28 Kasım 2010

Alex çıkarsa yerine kim girmeli ?


Aykut Kocaman geçen hafta futbolcularını protesto eden taraftarına şöyle demişti ; “Hiçbir oyuncunun böyle bir protestodan sonra performansları arttığı görülmemiştir.” Belli ki hocanın çalışmadığı yerden gelmişti soru ki, cevabını bir hafta sonra Christian vermiş oldu. Bu satırları yazan adam olarak bugüne kadar Christian hakkında hiç olumlu yaz(a)madım. Ancak geçen hafta protesto dakikalarından sonraki zaman diliminde ve Belediye maçında gördük ki, Christian'da ileri çıkabiliyor ve ileride baskı kurabilip, pozisyon yaratabiliyormuş ve nihayetinde performansı artabiliyormuş.Üstelik bunu ilk kez yapabiliyormuş.

Elbet bu yazdıklarımdan üzerinde çubukluyu ve göğsünde Fenerbahçe amblemini taşıyan oyuncularını maç içinde yuhlamasını desteklediğim çıkmasın taraftarın. Yıllarımı verdiğim tribünlerde hayatım boyunca bunu yapmadım, ama futbolcularında üzerlerinde taşıdıkları formanın çubuklu, ve göğüslerinde ki amblemin de Fenerbahçe olduğunu unutmamaları gerekmektedir ve taraftarın yeri geldiğinde “uyarı” yapacağı da bilinmelidir. Anlayan anlayacaktır da zaten... Burada Christian'ın iyi futbolunu yazdığımı hiç görmedim ama dün ilk defa iyiydi, yaratıcıydı ve sonuca yönelikti oyunu. Sonuçta, ister protestolardan deyin, isterseniz yanında her deliğe koşan, basan, yakalayamazsa da terlik fırlatan genç Gökay'dan utanması deyin ne derseniz artık...

Maç Olimpiyat Stadında bir de Belediye ile olunca ister istemez kaç puan bırakacağımızı düşünerek başladık maçı seyretmeye. Niang'ın dönüşü Semih'i yedek bırakmıştı ama Niang'ın hâlâ sakatlık öncesi performansına ulaşamadığını Guiza vari golleri kaçırınca anladık. Niang o kadar uzun süre oyunda kalacak kadar mı iyiydi yoksa Semih bu kadar geç oyuna girecek kadar mı kötüydü ben çıkamadım bu işin içinden. Üstelik Niang'ın maç içinde beni değiştirin diye devamlı kenarı kesiyorken bir de penaltıyı kullanması Niang adına nazarlık olur inşallah...

Fenerbahçe böyle bir stadda bu rakibe karşı daha önce yapamadığını yapıyorsa bu büyük mutluluktur. Ancak daha önce de dediğim gibi Fenerbahçe'nin üzerine yapışan bir hastalıktan derhal kurtulması gerekiyor. Fenerbahçe golü attıktan sonra rakipleri biliyor ki bu maçı çevirebilirler. Büyük takımsanız rakibinize golü attıktan sonra onu bitirmelisiniz. Dün İbrahim Akın'a dua etmeli Fenerbahçe. Onun kaçırdıklarının Fenerbahçe'nin 3 puanında payının büyük olduğunu unutmamalı. Bucaspor'dan bile 2 golü bu hastalık takıma yedirmişti... Bu maçta da 10 kişilik rakibe karşı maçın son dakikalarında puan kaybı olmaması için dua ettiğimiz bir gerçek...

Maç içinde gözüken detaylar ise Defansın yine bu kadar çok açık vermesinin yanında Caner'in hâlâ nasıl bir forma kaptığını tam olarak idrak edememesi başta geliyor. Koskoca Brezilya solbekini kesen genç bir adamın çenesinden daha çok ayaklarını konuşturup eksiklerini geliştirmesi gerekiyor. Caner'in net olarak Gökhan Gönül'ü örnek alması lazım. Yoksa kolay bulduğu formayı kaybetmesi de kolay olacaktır. Mehmet Topuz, uğruna hem ciddi bir servet hem de karizma harcadığımız isim... Mücadelesini, hırsına şapka çıkartıyorum ama yeri asla oynadığı yer değil, verimli de değil mutlu da... Her topu eveleyip gevelemesi ve “şimdi ne yapacak” diye beklenen adam... Genç Gökay ise bu maçta da yine görevini layıkıyla yapmanın gururunu yaşayacaktır ve yaşatacaktır... Mücadelesi ve her yere yetişmesi bana Emre abisinin oyununu hatırlattı...Bu maçta geçen haftaya göre daha da iyiydi üstelik. Aferin Gökay...Stoch verimsiz gözüktü ama onun çizgide oynamasında Kocaman mı ısrar ediyor bilmiyorum ama içeri girdiğinde çok daha etkili oynadığını görüyoruz. Keşke Alex'le çok daha yardımlaşabilse...

70'de yine Alex'i çıkarttı Aykut Hoca yerine ise Selçuk'u soktu. Belli ki kafasında 1-0 olsun bizim olsun vardı ama madem Alex'i çıkartacaktın hocam, yerine Semih'i soksaydın da topta bizde kalsaydı keşke. Alex'in olmadığı yerde Semih'in onun dublörlüğünü yaptığı “Semih de Souza” olduğu çok maç gördük be hocam...

Son sözüm ise hakeme. Ben hakem yazmam yazılarımda, çünkü pozisyon değerlendirilmesinin ekranda yapılmasına karşıyım. Ancak bir hakemin maçtan koptuğu durumu yazarım. Maçtan kopan hakem, kontrolünü kaybeden araba gibidir. Nerede duracağı kimi biçeceği hiç belli olmaz. Maçın hakemi maalesef böyleydi. İyi hakem gördüğünü çalan hakemdir.

Neyse, Fenerbahçe yarıştan kopmamak adına kendine lanetli gelen bir staddan ve zor bir rakipten 3 puanı aldı. Bugün keyifle derbinin tadını çıkartalım şimdi...

23 Kasım 2010

Fenerbahçe'nin yolu uzun

3000. golün coşkusuyla gelirken mabede, bu 3000 den kaçına şahit olduğumu hatırlamaya çalışıyordum. Yanıtını bulamadan daha, büyük Kaptan 30.saniyede şık vuruşu ile adını bir kez daha yazdırıyordu Fenerbahçe'nin tarihine... Şüphesiz oynayanlar arasında şu anda tarihe en çok yakışan da bu isimdi açıkçası... Allah muhafaza ya Christian atsaydı o golü ???

Farkın geleceği belliydi belli olmasına ama asıl soru kaç gol yiyeceğiydi Fenerbahçe'nin ve güzel futbol beklentisiydi taraftarın konuştuğu... Çünkü geçmiş diyordu ki, Fenerbahçe golü atar ve kendi oyununu bitirir. Öyle de oldu açıkçası...

İlk uyarı da 45.dakikada Volkan'la karşı karşıya kalan 2 Buca'lının kaçırdığı topta geldi... 3 gol atan Fenerbahçe motorları kapatmış sahada yürümeye başlamıştı. Bu görüntü soyunma odasında bile kimsenin dikkatini çekmemiş olacak ki, 2.yarı da da Bucaspor pozisyonlar bulmaya, Volkan'da yine yalnız adam olmaya başlamıştı... Tribünler de gerilmeye...

Maçtan sonra taraftardan şikayet eden Aykut Kocaman'ın çözmesi gereken konulardan biri de futbol takımı ile tribünleri birbirlerine kenetlemesi olması gerekiyor. Bunu da futbolcuların iyiniyetle ve samimi bir şekilde yürekleriyle mücadele ettiklerini tribünlere hissetirmeleri ile ancak sağlayacak. Tabi bunun için de en başta Aykut Hoca adil davranmalı. Sahada elini taşın altına sokmayan oyunculara forma vermeyecek, verse bile devre arasında gerekiyorsa soyunma odasında bırakmasını bilecek... Çünkü tribünler bu akşam net olarak gösterdi ki, Fenerbahçe formasını layıkıyla taşımayanlara, formaya yüreğini vermeyenlere bu akşam ki gibi daha çook tepki göstereceğini belli etmiştir. Sonuçta oyunculardan Volkan bile serzenişte bulunabiliyorsa arkadaşlarından tribündeki taraftar çok daha fazlasını yapacaktır elbet... Bu gece bundan en çok Santos payını aldı ama diğer adaylar da az değil Fenerbahçe de...

Tüm bunlar olurken ve sahada hat-trick ile coşmuş Alex'i kenara alması ne anlaşılır ne de kabul edilebilir değildi..

Aykut Hoca maçtan sonra öyle veya böyle skor güzel derken, şu sorunun da yanıtını vermeli. Ligin dibine demirlemiş ve bugüne kadar sadece 5 gol atabilmiş ve oynadığı oyun futboldan başka herşeye benzeyen rakibinden nasıl bu kadar kötü 2 gol yiyebilmiştir ? Yediği goller de şansa falan değil tamamen Fenerbahçe'nin savunma zaaflarından ve fişi çekmiş oyuncuların vurdumduymazlığından kaynaklanmaktaydı. Üstelik yediğinden de fazla pozisyon verdi. Daha da acı olan Bucaspor gibi bir rakibin bile 3-1'den sonra maça ortak olacakmış gibi Fenerbahçe'ye kafa tutmaya çalışmasına müsaade ettirmiş olmasıydı takımın...

Fenerbahçe'nin gittikçe üstüne yapışan bir gerçek ikinci yarılarda oyundan düştüğü ve maçı ya da puanları kaybettiğidir...
Yazdıklarımdan farklı anlamlar çıkartanlar için açık olarak şunu söyleyeyim ; Fenerbahçe'nin bugün ki, rakibi Bucaspor yerine Kayseri, Antep, Trabzon, Beşiktaş veya avrupa takımı vs. gibi biraz daha güçlü takımlar olsaydı bugün yine puan bırakacaktı Fenerbahçe... Aynı daha önce bıraktıkları gibi...

Bugün maçın güzelliklerini de yazabilirdik. Alex'in nasıl da Türkiye'nin şu andaki en iyi futbolcusu olduğundan veya atılan gollerdeki organizasyonlardan, genç Gökay'ın harika mücadelesinden ve Niang'ın son 15'de ki harika gol ve asistlerinden de bahsedebilirdik ama tüm bu güzellikler Fenerbahçe'nin zaaflarının üstünü örtmemeli... Bu takımın yolu uzun... Kolay kaybettiğimiz şampiyonluklara çok zor ulaşılacağı unutulmadan çalışmaya devam etmeli...

12 Kasım 2010

"Gönül"süz futbolcu istemiyoruz

Geçen haftanın ilk 45'deki güzel oyununun morali ile fırtına gibi istekli oyuna giren Kanarya, dakika 1 gol 1 dercesine 1-0 önde başladı oyuna. Erken gelen gol taraftarın 6 Kasım'ın anısına “6” beklemesine neden olsa da ancak Es-Es'in de skora katkısıyla birlikte taraftara 6'yı seyrettirebildiler...

Maçın başlığını “Gönül'süz futbolcu istemiyoruz” diye seçtim çünkü oyun içinde adil olmayan bir mücadele paylaşımı sözkonusu... İnsan Gönül'ün, Topuz'un ve Emre'nin azmini mücadelesini görünce Christian'ın, Bilica'nın, Kâzım'ın umursamaz, ve mücadeleden yoksun hallerine isyan etmeden duramıyor... Son haftalarda Alex'in bile nasıl da mücadelesini arttırdığını hep birlikte görüyoruz. Alex bile vitesi arttırıyorsa, ciddi şekilde diğer oyuncuların sorgulanması gerekiyor...

Sezon başı Kocaman'ın adaletinden söz ediyordu futbolcular. Kocaman adaletinden taviz vermek istemiyorsa bu vurdumduymaz oyuncuları ve performanslarını arttırmayan oyuncuları kenarda oturtmalıdır... Bu sözlerim başta Christian ve Bilica'ya dır... Fenerbahçe'nin forması için, tribünde taraftarı için ruhuyla, kalbiyle azmiyle oynayacak futbolculara ihtiyacı vardır... Christian'ı gördükçe Selçuk'a laf edenler ne kadar pişmanlardır şimdi...

Maça bakarsak, ilk yarıdaki fırtınanın Alex'in maestroluğunda, Gökhan Gönül'ün sağ kanattan Topuz ile birlikte bitmek bilmeyen bindirmeleriyle başladığını göreceğiz. Onların güzel oyunlarına arka tarafta Emre'nin süpürücülüğü, önde de Semih'in iş bitiriciliği eklenince ilk yarıda seyri son derece zevkli bir Fenerbahçe ortaya çıktı... Gökhan için geçen hafta formu düşmeye başlıyor dikkat demişken tam 1 hafta sonra müthiş bir geri dönüş yaptı. Üstelik hafta içi sakatlığı olmasına rağmen.

Gökhan Gönül gecenin de, maçın da adamı oldu. Hem Eskişehirspor'u hem de Kadıköy'e çöken sis'i dağıttı... İkincilik kürsüsünü ise Alex ve “genç” Semih paylaşıyor... Alex'e laf edenler için devamlı söylüyorum; futbol bir temaşa ise Alex bunun başrol oyuncusudur. Onun ayaklarından fışkıran beynini her maç Kadıköy'de keyifle izliyoruz... Umarım sözleşmesi yenilenir ve devam ederiz onun paslarını ve futbol zekasını seyretmeye... Bu geceden sonra umarım Alex gitsin diyenler de biraz düşünürler... Topuz'u ise bu maçta artan performansı nedeniyle kutluyorum. İlk defa bu kadar çok şut denemesi yaptığı için de ayrıca tebrik ediyorum...

Ancak maçla ilgili anlamadığım bir konu ise Kocaman'ın Galatasaray karşısına bile daha ofansif bir kadro ile çıkarken neden Eskişehir karşısına Christian'lı defansif bir yapıyla başladığıdır. Keza, yine Lugano atıldığında oyundan Stoch'u çıkartıp Bilica'yı almasını da çok doğru bulmadım. Oysa 3-1 mağlup olan ve üzerine daha fazla gelmek isteyecek rakibine karşı Bilica'yı oyuna almaktansa Christian'ı biraz daha geri çekip Dia'yı oyuna sokup, seyircilere daha fazla pozisyon ve gol izletmek varken el bombası Bilica'yı alıp seyirciye neden ızdırap çektirdi anlamadım.

İkinci 45'in ilk 20 dakikası çöpe giderken ve Bilica o hataları yapıp seyircinin çıldırdığı dakikalarda gelen 4.gol Fenerbahçe'yi de Kocaman'ı da belki ipten aldı.

Bugün yorumcular veya gazeteler güzel olan şeyleri mutlaka daha çok yazacaklar. Ama maalesef bardağın boş olan tarafında Bilica'nın yaptığı hataların oyunu ciddi anlamda tehlikeye attığını, maç içinde koşmayan, elini taşın altına aynı oranda sokmayan futbolcuların olduğunu, çok fazla pozisyon verildiğini ve nedense Fenerbahçe'nin 2 farklı skorda bile avantajlı olamadığını görmezden gelmeyelim.

Tribündeki taraftarlar herşeyin farkında ve bu taraftarların son yıllarda kaç tane final kaybettiğine şahit olduklarını ve o kayıpların yarattığı travmalarıda kimse unutmamalı... İşte bu bilinçle gönlünü yüreğini Fenerbahçe'ye verecek futbolcularla devam etmeli Fenerbahçe...


orijinal hali için : http://blog.milliyet.com.tr/_Gonul_suz_futbolcu_istemiyoruz_/Blog/?BlogNo=273262