25 Nisan 2011

Şampiyon gibi geri dönüş

Fenerbahçe’li oyuncular Cuma akşamı Eskişehirspor’un beraberliği sonrası fişi çekmişler gibi sahaya çıkmışlardı. “Nasılsa kazanırız...” Futbol’un asla affetmeyeceği kavram....

Biz TV’nin başında, 40 bin taraftar stadda kanı çekilmiş gibi izliyorduk sezonun ilk yarısındaki o tuhaf Fenerbahçe’yi... Evet, aynen sezonun ilk yarısındaki futbol’dan pasajlar sunuyordu oyuncular... Ne önde bir baskı, ne bir yardımlaşma vardı. Orta alan kabak gibi açıldıkça Bucaspor arkaya atılan her topta Volkan’la burun buruna geliyordu. Yenilen gollerde ne Lugano ne Yobo ortalıktaydı. Gökhan ve Santos ise en kötü performanslarından birine imza atıyordu... Dejavu bu olmalıydı...

İlk yarıda akılda kalan tek güzel hareket Emre’nin olağanüstü vuruşuydu... Devre arasında soyunma odasında şampiyonluğu isteyen oyuncuların, sezonun ikinci yarısında 11 maç kazandıran isteğin ve arkadaşlığın geri gelmesi gerekir derken, aynı 11’le sahaya çıkan Kocaman’ın öğrencileri, 3’ü de kalelerinde görünce işte o zaman oynamayı hatırladılar ve şampiyonluk masalına müthiş bir geri dönüş öyküsü eklediler....

Kocaman’ın Baroni takıntısı

İlk 11 anlayışını asla bozmayan hocamızın Christian sevdası hiç bitmiyor. İlk yarı sonucundaki 2-1’den bile rahatsız olmayıp, Stoch’u kenarda unutan hocamızın bu takıntısını anlamak mümkün değil. Nitekim hatasını anlayan hocamız 3-1’den 4 dakika sonra Stoch’u oyuna aldı. Ancak çıkan isim Christian değil, Caner oldu. Stoch’un bu tip maçlarda, süratinden, adam eksilten oyunundan ve çıkarttığı sert şutlardan neden bu kadar az faydalanıyoruz bilemiyorum...


3-1’den sonra Fenerbahçe gerçek bir şampiyon gibi yardımlaşmaya, mücadele etmeye başladı. Öncelikle bu dakikalarda Gökhan’ın bizi kendisine hayran bırakan olağanüstü bindirmeleri arka arkaya geldi. Bu bindirmelerin birinde gelen penaltı kararı Fenerbahçe’nin geri dönüşünü alevlendiren hareket oldu. Penaltı tartışılabilir ama Fenerbahçe’nin ortaya koyduğu harika 30 dakika bu penaltı tartışmalarını da gölgede bırakacaktır. Alex’in penaltıda her zaman tercih ettiği köşe yerine kalecinin bu sefer sağını tercih etmesi ve ceza sahası içinde Topuz’dan gelen ortaya havada asılı kalarak 3 Bucasporlunun arasından altın kafa ile vurması, gecenin unutulmayacak karelerindendi ve gene dümenin başındaki kaptan pozisyonundaydı Alex...

Tarih, böyle maçları kazanan takımları şampiyon yazmaktaydı hep... Bu sene Fenerbahçe’nin sezonun ikinci yarısında koyduğu harika mücadele, azim, yardımlaşma ve kollektif futbol şampiyonluğu en çok Fenerbahçe’ye yakıştırmakta... Tıpkı, 2001’de ki Antep maçından sonra ki gibi...

Guiza aşırtır herkesi şaşırtır

Maçın 70.dakikasında oyuna girdikten 40 saniye sonra Semih’in maçtaki en olumlu hareketi olan uzun bir havalı ara pasını tek bir vuruşla aşırtarak yapan Guiza hepimizi şaşırtıyor, ağlıyor ve ağlatıyordu... Helal olsun sana Okçu, bu sefer hedefi 12’den vurdun... Geçen sene kaçırdığı gollerle bize gözyaşı döktüren Okçu bu sefer attığı golle kendi gözyaşlarını döküp helalliğini aldı...

Geceyi 2,5 yaşındaki kızımın 4.golden sonra formasının üstündeki armayı öptüğünü görerek bitirdim ki, işte orada da ben tutamadım gözyaşlarımı...

Fener gol gol gol, şampiyonluk geliyor...

23 Nisan 2011

Fener'in delisiyiz

Geçen hafta bugün, Avea çağırdı bizi...

“Blog yazarlarıyla görüş alışverişinde bulunacağız, siz de gelin” dediler...

“Spor ve Futbol bloggerlarını ilgilendiren eğlenceli bir konu var...”
Şaşırdım tabii, koskoca Avea beni niye çağırıyor ki, dedim... Sonra detayları da paylaştılar, “sizin gibi 10 15 bloger çağırdık, Faruk Ilgaz'da birşeyler yer içer, sonra da maça gidip Fenercell tribününde beraber maç seyrederiz” dediler... Eee bizde davete icabet etmemek olmaz... Hele içinde “Fener” olunca.... Sonra bu kadar değerli blogger varken beni de davet etmeleri açıkçası hoşuma da gitti... Hem de maç heyecanını Faruk Ilgaz tesislerinde erkenden yaşamaya başlayacaktım...

Yemekte Avea'nın genç ve enerjik Fenercell grubu yetkilileriyle ve başta Fenerbahçe'ye tutku vermiş blogger arkadaşlarla tanıştık...

Başta Fenercell ve Sponsorluk üçgeninde görüş alışverişlerinde bulunduk... Lakin ben bizden tam olarak ne istediler ve bunu aldılar mı anlayamadım. Belki de bizde aradıklarını bulamadılar bilemiyorum. Ama biz, sponsorluktan ne anladığımızı ve ne olursa hoş olur-olmaz'ı o heyecanlı ve kısa zaman diliminde dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık...

Mesela ben hep içimde kalan, bir takımın nasıl hem Medical Park Antalyaspor (futbol), hem Medical Park Galatasaray (Kız Basket), hem de Medical Park Trabzonspor (Erkek Basket) olduğunu anlamadığımı ilettim. Taraftar sponsorlukta bile aidiyetin olmasını ister dedim...

Yemek sonrası Fenercell'in yeni açılışı yapılan Fenercell tribününde hep birlikte Antep maçını seyrettik. Tribün tamamen Fenercell'cilerden oluşacak sıcak bir tribün görüntüsünde ama numaralı koltuklara oturmayı anlatmak şart Fenercellcilere... Çünkü Saracoğlun'da kale arkasında bile numaralı koltuğunuza oturmak mümkün...

Neyse, sonuçta Fenerbahçe'nin ana sponsoru olan Avea'nın bu davetini geri çevirmek olmazdı ve Fenercell'in dediği gibi Fener'in delisiyiz ne de olsa... Faruk Ilgaz'ın havasını koklayıp Fenerbahçe'nin içinde yaşayan değerli blog'cu arkadaşlarla da tanışmaktan ve Fenercell tribününde son dakika golüyle unutulmaz bir maça daha tanıklık etmekten son derece memnun kaldım...

18 Nisan 2011

Herşeye Rağmen

Önce Saracoğlun'da, sonra Caferağa'da bitmek bilmeyen bir stres, sinir harbi... Kraliçeler sağolsunlar işi son dakikaya kadar getirip az kalsın orada da bırakıyorlardı.... Ama müthiş bir geri dönüşle ve Caferağa'daki cefakar taraftarın da desteğiyle işi Abdi İpekçi'ye bırakmadan üst üste 6.kez şampiyon olma onuruna eriştiler...

Bu büyük bir başarıdır. Bu herşeye rağmen, dünyada eşi benzeri olmayan tuhaf bir yaptırımın sonunda kazanılmış büyük şampiyonluktur...

Emeği geçenlere sonsuz teşekkürler...


İnancın Zaferi...

Stada gelmeden önce bu maçın çok zor olacağını düşünmekte ne kadar haklı olduğumu anladım maç boyunca. Ancak Tolunay Kafkas'ın öğrencilerinin özellikle ilk yarıda futbolu unutmuş hareketler sergilemesine hakemliği unutmuş hareketlerle destek veren Hüseyin Göcek'te eşlik edince sahada futbolcular, tribünde biz taraftarlar sinirden kendimizi yiyip bitirdik...

Maçın sonunda tribünlerle kavgaya tutuşan Tolunay Kafkas'ın gerek Kayserispor'dan gerekse Gaziantepspor'dan alışık olduğumuz Fenerbahçe psikolojisinin gene hortladığını gördük bu maçta. Ben merak ediyorum Tolunay Hoca'nın Beşiktaş ve Galatasaray maçlarında neden böyle bir gerginliği olmuyor ? Ve neden ayrıca, koca maç boyunca Çanakkale geçilmezi tekme tokat kavgayla yapmaya çalışıyor anlamak mümkün değil... Oynamaya niyeti yoktu Gaziantep'in. Özellikle ilk 45'de resmen dayak yedi sarı lacivertli oyuncular... Bu arada 2 penaltısı da uçup gitti. Buna seyirci kalan hakeme rağmen, bu kadar gerginlik içinde sahaya ve oyuna müdahale etmeden takımına destek veren sağduyulu taraftarı da tebrik etmek gerek ayrıca...

Sezonun ikinci yarısında sadece 2 puan bırakan sarı lacivertli oyuncularda maçın başından sonuna kadar bir bütünlük içinde kazanma arzusu had safhadaydı. 90 dakika boyunca ortaya koydukları bu hırslı performans 90+4 de nihayet golü getirdi...

Maçta öne çıkan futbolcu oldu mu ? Sanmıyorum. Son haftalarda tüm takım ve tribünlerin bütünleştiğini ve herkesin elini taşın altına sokmaya çalıştığını görüyoruz. Bu inancın bir göstergesi ve bu inançta sonucunu şampiyonlukla taçlandıracaktır elbet...Eğer futbolun biraz adaleti varsa 2006 ve 2010 daki faciadan sonra, bu sezonun büyük sıçrayışını sergileyen Fenerbahçe'yi 2011'in şampiyonu yapması gerekir... Sonuç olarak bu maçta öne çıkan en büyük etken, oyuncuların kazanma arzusu ve hırslarıydı... 11 oyuncu ve yedekleriyle birlikte rakibi sahasına hapsedip devamlı gol bulma düşüncesiydi son dakikada golü getiren... Taraftarıyla oyuncusuyla bir bütünlük, bir inanç sergileyen Fenerbahçe'nin rakibinde böyle bir görüntü yok. Bu nedenle 90+4'de gelen gol yarın Trabzonspor'u da sahaya 1-0 yenik başlatacaktır...

Sonuç olarak bu akşam bir şampiyon gibi rakibi de hakemi de yenerek, girmek bilmeyen topu'da içeri sokup maçı bitiren oyuncuların bu mücadelelerinin sonu 18.şampiyonluktur ve alkışlanmaya değerdir...

ayrıca Milliyet Blog'dayım : http://blog.milliyet.com.tr/Blogger.aspx?UyeNo=1204132