24 Eylül 2011

Fener Kay'seriyi bozmadı


  
Fenerbahçe 6.dakikada sezona fırtına gibi giren Caner'in güzel vuruşuyla golle başlayınca bu sefer stressiz bir 90 dakika izleyeceğimiz sandık. Ama yanıldığımız birkaç dakika sonra ortaya çıktı; bize rahat maç hiç yoktu ki...

Sezonda 4 haftayı geride bırakan sarı lacivertliler henüz ne hafta sonu bir maç yaptı ne de kendi -standart- taraftarı önüne çıktı. 11 günde 2'si en zor deplasman diğer'i cezalı maçlarda verilmeyen son saniye golüne rağmen 10 puanla müthiş bir başlangıç yaptı. Bu kadar kaotik bir ortamda hangi futbolcunun neyi nasıl yaptığına çok da teknik anlamlar yüklemek futbol'un insani yönünü dışlamak demektir...

Fenerbahçe'nin 3 Temmuz'dan beri hangi eylemi normal şartlar altında diye ifade edilebilir ki bu maçını da normal bir şekilde eleştirelim...

Galatasaray'a yeni takım diyorlar ya gülüyorum; dün akşam sahaya çıkan 11'de hangi oyuncuyu geçen senenin şampiyon kadrosunda gördünüz ? Orhan, Bekir, Bilica, Ziegler, Caner, Özer, Gökay, Sezer, Bienvenu... Hangi takımın yeni olduğuna birkez daha karar vermek lazım. Sezonun 4. haftasında İlk 11'de çıkan oyuncuların ilk defa birbiriyle oynadığı bir maçtı bu.

Maça dönersek adettendir yorumlayalım; 2,5 günde maç yapmanın yorgunluğu Alex de çok net bir şekilde gözüküyordu. Alex'in durgunluğuna ilave, orta sahada hem Gökay'ın, hem Özer'in hem de Christian'ın yaratıcılığı eksik oyun anlayışları gol umudu Bienvenu ile arka tarafının konya ovası kadar büyük bir boşluk oluşmasına neden olmuştu ve topların hiçbiri Henri ile buluşmuyordu. Gözlerimiz hep Emre'yi aradı durdu. Alex formsuz ve Emre'nin yokluğunda orta alanda beyni ile ayaklarına istediği komutları verecek akil bir futbol adamına ihtiyaç vardı elbet. Bu yüzden maçın büyük bölümü Ambrabat ile Fenerbahçe defansı arasında geçti. Burada da devreye Joseph Yobo girdi. Nijeryalı'nın soğukkanlı premier lig tecrübesi ile tüm toplara zamanında müdahalesi Volkan'ın kalesinde gol görmemesini sağladı. Bu kadar topçunun gittiği bir dönemde en azından Yobo'nun takımda kalması önemli bir teselliydi bizim için.

Maçta diğer göze batan isim ve geçen maç yazımda sezonun en önemli transferi olacak galiba dediğim Caner'in bitmek bilmeyen enerjisi ve topu rakip alana taşıma arzusu ve emekleri 3 puan'ı almaya yetti. Caner, geçen sene onu sol beke mahkum eden kaderine inat bir performans koyuyor ortaya. Koşuyor, mücadele ediyor, şut çekiyor, orta yapıyor ve dikine oynuyor. Hata yapmıyor mu evet ama bu kadar sorumluluk alan adamın bu hakkı bizce var. Elbette son pozisyonlarda akıl tutulmasına düştüğü anlar olmuyor değil, ama maç temposunu buldukça yakında Caner'i milli takım'da bile göreceğiz. Yeter ki giymeye başladığı formanın kıymetini unutmasın...

Sonuçta Fener kazanıyor. Deplasmandaki müthiş seri sürüyor. 11 deplasman üst üste kazanmak müthiş bir olay.

Neyse, son sözüm, Fenerbahçe taraftarına. Gecenin diğer önemli ismiydi 12 numara. Şartlar ne olursa olsun, sarı ile lacivert arma nerede olursa olsun 12 numara oraya hızır gibi yetişiyor. İster çocuk, ister kadın, ister öğrenci, ister işadamı.

Sarı lacivert yürekler hep çubuklu için birleşiyor. Gün, birleşme zamanı...

21 Eylül 2011

Bu sevda bitmez gönüllerde

Bu maçın yazısına nereden başlanmalı bilmiyorum. Ancak sonunu nasıl yazacağımı biliyorum. Öyleyse son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim. İlk defa bu maçta tuttuğum takımın puan kaybetmesinden daha çok birileri için üzüldüm. O da, belki de çoğunluğu hayatlarında ilk kez maça gelenlerin oluşturduğu minik yüreklilerin ve annelerinin maç sonu üzülmelerine üzüldüm... Yoksa bunca badireden geçen takımın 2 puan bırakmasının ne önemi var...

Kimilerinin ille de kupayı da istiyoruz şımarıklıklarına rağmen, kimilerinin de çok iyi transferler yaptık böbürlenmelerine rağmen stadlarının yarısını dolduramadığı bir ortamda gecenin bir vakti iş günü okul günü demeden 45 bini aşkın sarı lacivert çoluk çocuk koşarak geldiler mabede desteğe. Bu çoluk çocuğa, annelerimize, genç kızlarımıza ne kadar teşekkür etsek, ne kadar övünsek azdır... Şimdi çok daha iyi anlaşılmıştır neden Fenerbahçe büyüklüğü başka birşeydir adı konulamaz dendiği...

Fenerbahçe futbol takımı ve camiası 3 Temmuz'dan beri önce şok, sonra toplumsal linç ve dışlanma sonra da camiası tarafından kimselere nasip olamayacak bir sahiplenme süreci içinden geçip yoluna devam ediyor. Geçen maç yazımızda Aykut Kocaman'ı ön plana çıkarttık. Çünkü hiç şüphe yok ki, gollerde bile düşünceli görüntüsünü bozmayan bu soğuk ama yüreği Fenerbahçe sevgisiyle dolu Kocaman adam bu dönemde yönetimden daha çok sorumluluk almakta ve takımına önderlik etmekte olan bir isimdi. Bu önderlik neticesinde de, onun takımı duruşunu ve direncini daha da kenetlenerek arttırmaktaydı.
 
Bu maçta ön plana çıkan şey ise, elbet dünyada belki de eşi benzeri olmayan çoluklu çocuklu kadınlı teyzeli, 45 bin kişilik farlı bir topluluk önünde sunulan bir futbol gösterisiydi. Futbolcuları eleştirmeden önce bu yaşananları unutmamak, detayları da gözden kaçırmamak gerekiyordu. Üstelik takımın yarısını gönderdikten sonra ve sakatlar ordusuna her maç ayrı bir isim daha katılıyordu. Federasyonun madem kümede kaldınız, öyleyse 11 günde 4 maç oynayın işkencesi de cabasıydı tabi.

Antep'te çok daha farklı oynayan Fenerbahçe, karşısında çok daha sert ve dirençli bir rakip bulunca ilk yarı ciddi anlamda zorlandı. Bu maçta orta alan diye bir şeyin olmadığını Selçuk daha maçın başında sakatlanıp çıkınca anlamış olduk. Ne kadar eleştirsekte gerek Selçuk'un, gerekse de Topuz'un o alana bir direnç bir enerji, bir baskı kattıkları kabak gibi ortaya çıkmış oldu. Dia'nın golü güzeldi evet ama oyunun kendi sahasında oynanan kısmında hiç yok. Christian'ın maçta olup olmadığını anlamak oyuna bir katkı sağlamak adına ne yaptığını anlamak mümkün değil. İleride Semih ve Alex'in zaten pres koymadıklarını biliyoruz. Gökay'ın da tek başına ordan oraya koşması fayda sağlamayınca Manisaspor oyunun başından sonuna kadar orta alanı çok rahat geçtiği gibi, ileride de Fenerbahçe'ye devamlı önde kalabalık basarak top yaptırmadılar.

Manisaspor'un ikinci yarıda 10 kişi kalması koşmayan Fenerbahçe'nin oyunu dengelemesine yetebildi ancak. Caner her hafta performansını arttıyor, golde çok akıllıca davranıp Dia'ya yaptığı asist güzeldi. Maçın sonuna kadar oyunun içinde olan ve devamlı üretmeye çalışan da oydu. Sadece son topları zekasıyla birleştirip finali becermesini de bekleyeceğiz Caner'den. Oynadıkça bunu başaracağını Ziegler'le iyi bir ikili olacaklarına inancımız mevcut.Bu senenin en faydalı transferi Caner olabilir.

Defansta en temel sorunun ağır ve riskli Bilica'dan sonra sağbekte yaşandığı malum. Geçen sene oynadığı birkaç maçta beğendiğimiz Okan Alkan'ın bu yoklukta neden transferine izin verildi bilmiyorum ama keşke o olsaydı. Orhan Şam'ı oynadığı ilk Kadıköy maçında eleştirmek ise doğru olmayacaktır.

İkinci yarı bağıra bağıra gelen Manisaspor golünden sonra maçın bitmesine çok uzun bir süre daha olmasına rağmen, Fenerbahçe'den görmeye alışık olmadığımız bir panik geldi. Tribündeki çoluk çocuğun kakafonik uğultusundanmıdır, yoksa sahada birbiriyle ilk defa oynayan oyuncuların fazlalılığından mıdır nedir bilinmez ama bu panik Fenerbahçe'nin son vuruşlarındaki son toplarındaki akıl tutulmasını da beraberinde getirdi. Alex'in bile bundan etkilendiğini gördük.

Sonuç olarak bu ligin boyu çok uzun. 2 puana üzülmeye gerek yok. Telafisi de mutlaka olacaktır.

Başta da belirttiğim gibi minik kalpleri sarı ile laciverte boyanmış çocuklar için üzüldüm.Ama inanın çocuklar, çocuklar inanın. Güzel günler göreceğiz, güneşli günler...

Meraklısı için not ;

Oynanan maç sayısı :3
Verilmeyen penaltı sayısı : 2
Verilmeyen gol sayısı : 1

17 Eylül 2011

Sen bizim KOCAMAN gururumuzsun



Fenerbahçe'yi tarihinde şampiyon yapan 2.Türk Hocası bu haklı gururun üstünden sadece birkaç gün geçtikten sonra kendisini ve takımını toplumsal bir lincin içinde buluverdi. Şampiyonluk günü soyunma odasında futbolcuların tezahuratına “artık daha fazla dayanamayacağım” diyerek yumruk şov yapan genç hocanın sezon içinde 18'de 17 yaparken nasıl da kan ve ter akıttıklarını ve yaşadıkları stresi en iyi özetleyen enstantaneydi bu. Ve bu yumruk şov'dan beri geçen 4 aylık süre içinde vakur duruşunu bir gün bile bozmamış hocası, Brezilya. Uruguay ve Senegal Milli takım oyuncularını kaybetmiş, büyük umutlarla alınan santrafor'una forma bile giydirememişken, haksız şekilde devler liginin dışında bırakılırken Emre, Gökhan, Serdar, gibi Milli oyuncularından da yoksun başlıyordu sezona.

İşte tüm bu kaotik ve talihsiz başlangıç sonrası, ligin en zor deplasmanlarından birinde çok önemli bir oyuncusunu daha sedyeyle kenara getirdiklerinde hiç düşünmeden oyuna Uğur Boral'ı aldı Kocaman. Bu hamlenin kendisine geçen sene şampiyonluğu açan, tüm oyuncularından yararlanma ilkesi olduğunu biliyordu şüphesiz. Eldeki tüm oyuncularını kullanıyor hepsine sonsuz güven veriyordu Kocaman. Hepimiz o anda Dia'yı beklerken geçen haftanın formsuz ismini kesip, Boral'a görev verdi. Boral'da oyuna girer girmez skora katkısını yaptı.Yorulduğunu ve kondüsyonunun yetmediğini görünce de eyyam yapmadan onu kenara almasını bilerek her futbolcuya çalışın ve hazır olun ve bu takımın bir parçası olun talimatını vermiş oldu.

Sonuç olarak Fenerbahçe, Kocaman Hoca'sıyla rekorlar kırmaya devam ediyor. 2,5 aydır kolay kolay kimsenin altından kalkamayacağı çok büyük bir sınavdan dik ve vakur duruşuyla ve başarıyla çıkan hocamız, maç sonunda bizim de konuşacağımız günler gelecek elbette derken, belli ki şampiyonluklarına, emeklerine laf atanlara bir mesaj veriyordu ve birgün laf attıkları dilleri yutacaklarını söylüyordu adeta... Bu 2,5 ayda yönetimin bile beceremediğini o beceriyordu, futbolcularıyla kenetlenip camiaya liderlik ederek...

Maç'a dönersek Alex merkezli oyun kurgusunda bir değişiklik yok. Alex'in müthiş performansında da değişiklik yok ve hâlâ onu seyretmek büyük bir zevk. Penaltıyı kaçırırken bile kral... 300.ncü maçına çıkmış kaptan. Dilerim 300 maç sonra da hâlâ Fenerbahçe'nin emektarı olur saha dışında veya içinde...Kurgu aynı dedik oyuncular farklı. Yeni transferlerden yabancı olanları sahadaydı ve yenilerin eskileri aratmayacağı izlenildi. Özellikle Ziegler'in oyun disiplini, skora yönelik hücum katkıları ve Caner'le uyumu harika, asistleri mükemmeldi. Ziegler'in performansından mı bilinmez ama Caner bile Fenerbahçe'de ki en iyi performansı ortaya koyarak gecenin en çalışkan en verimli oyuncularından biri oldu.Yıllardır Gökhan'la sağ tarafta yakaladığımız etkinliği dilerim Ziegler'le solda da kurarız.

Sağ tarafta Topuz sakatlanmadan önce de o bölgede bir sakatlık yaşanıyordu zaten. Sol taraf ne kadar işliyorsa sağ tarafta o kadar kısırdı Bekir ve Topuz'la. Topuz'un sakatlanmasıyla ters ayaklı Uğur oraya girince birden aklımıza sağ ayağıyla yıllarca sol bek oynayan Ümit Özat geldi aklımıza. Defans göbeğinde Bilica istekli ama sakarken, Yobo auta gidecek diye bıraktığı topta çok şımarıktı. Aynıı pozisyonu Premier Lig'de olsa acaba yaparmıydı sormak isterim. Orta alan hamallarından Christian geçen seneye göre çok daha çalışkanken Selçuk'un hatalı pas sayısında ise bir azalma görülmedi.
İleride genç !! Semih'in aklı Bienvenu'demiydi bilinmez ama tutuk ve güçsüz gözüktü. Yeni transfer Bienvenü'nün insanın içinden geçen süratli ve güçlü halini görünce insan, ne Emenike'nin ne de Niang'ın gidişine üzülüyor. Bu kara boğa şimdiden çok can yakacağını gösterdi. Bienvenu diyoruz sana Bienvenu...


Neyse, artık futbol konuşacak diyordu Lig Tv; konuşalım elbet. Fenerbahçe geçen sene sahada ne söylüyorsa aynısını konuşmaya devam ediyor. Rekorlar da geliyor...

Şampiyonluk kupasını isteyenler, kupayı istiyorsanız gelin, yenin, alın....