19 Aralık 2011

Kadıköy'de Trabzonspor'a "Zero Tolerance"


“Şampiyonluğu perçinlemek için kazanmak zorunda olduğumuz bir maç” diyerek çıktı Kocaman'ın öğrencileri sahaya. Tribün ve dışındaki kanaryalar ise sadece 3 Temmuz'dan sonra yaşanılanlar için değil, geçen sezon durmadan Fenerbahçe aleyhine konuşmalar yapan Trabzonspor'lulardan birkez daha intikam almayı düşleyerek geçti yerlerine... Öyle ya, Trabzon'da yağmur yağsa, heyelan olsa bunu Fenerbahçe'den bilecek bir anlayış hakim son yıllarda...

Geçen sene belki de şampiyonluğu Kadıköy'de kaybettiğini unutan Trabzonspor'a “konuşma” “savaş” diye bir şans daha geldi ama son 10 yıldır bu sahadan kaybederek çıktığını unutmuş olan Trabzonspor yine kaybetti. Fakat maç sonunda Şenol Hoca'dan yine Fenerbahçe'ye taş atan talihsiz bir demeç geldi ; “Korkak Oynadılar”...

Bu sezon hiçbir maçın teknik anlamda yorumlarına giremiyoruz. Çünkü 3 Temmuz'dan beri sıradan bir lig maçından çok daha fazlasını oynuyoruz tüm camia olarak... Bu yüzden öyle birkaç maç kazanarak rahatlamasını da kimse beklemesin Fenerbahçe'nin...

Teknik konularda eleştirebilirim ama Kocaman'ın takımı nasılda birlik ve beraberlik içinde tuttuğu her futbolcusuyla nasılda iletişim kurduğunu gözardı edemeyiz. Saha dışında, kulüp içinde yalnız adam görüntüsünde olan hoca'nın tüm takımın bir lideri olduğu çok açık. Golden sonra oyuncuların hocalarına koşması ise bu inancımızı destekleyen güzel bir fotoğraftı sadece...

Oyuna, tribünlerin müthiş gösterisi, uğultusu ve desteğiyle ve en olabilecek kadrosuyla başlayan Kanarya bildik paslaşmalarını yaparken Trabzonspor'un da önde çok adamla basmaya çalıştığını görüyorduk... Gole kadar oyunun hakimiydi Fenerbahçe. Golden önce 2 Alex pasıyla gözlerimizin pasını silen Kaptan, sonraki kornerinde Topuz'a golü attırınca bir daha da ortada gözükmedi. Rakip 10 kişi kalmıştı ama Fenerbahçe'nin de 11 olduğu söylenemezdi Alex'le...

Golden sonra bir türlü topa sahip olup, sakin oyuna geçemedi Fenerbahçe. Üst üste kaybeden Trabzonspor'un “son şans” olarak tutunmaya çalıştıkları maçta müthiş enerji harcayıp, çok koşup çok mücadele ettiklerini gördük. O kadar önde basıyorlardı ki, 10 kişi kaldıktan sonra orta alanları çok boşalıyordu. Bu dakikalarda bir türlü beklenen ikinci gol gelmedi. Gol gelmedikçe Trabzonspor'un direnci artıyor, ön tarafta Alex, Semih, Stoch üçlüsü ise oyundan düşüyordu... Bu yüzden orta alanda en çok Selçuk ve Emre hırpalanıyordu. Bu hırpalanma ikisinin de sedyeyle maçı terketmesini sağlıyordu. Bu yüzden Kocaman orta'ya yine sevdalısı Christian'ı alıyor ama nedense sahada sadece duran (yürümüyordu bile) Alex'i değil, Semih'i çıkartıyordu...

Halbuki bizim gönlümüzde, orta alanı boşaltan Trabzonspor'a karşı Kaptan'ın yerine Stoch'u çekip kanatlara Caner ve Dia'yı alarak kanatlandırması geçiyordu Kocaman'ın ama öyle olmadı. Kocaman centilmendi, rakip 10 kişiyse bizde 10 kişi kalalım dercesine Alex'i bıraktı sahada. Üstelik Alex'i forvete gönderdiği Galatasaray derbisinde rakipten 3 yediğimizi unutarak...

Maçta ön plana Kesimal'ı çıkartmak gerek. Nazar değmesin bir döndü pir döndü ve sanırım Bilica ile bir yabancı kontenjanı açılmış oldu. Hoş geldin Serdar...

Sonuç olarak oyunun değil skor'un çok önemli olduğu ve birlik beraberliğin perçinlenmesi adına çok önemli bir maçı daha geride bıraktık. Futbolcuların geçen sen akıttıkları alınterlerinin hâlâ Kadıköy'ün çimlerini sulamaya devam ettiğini görüyoruz...

Fenerbahçe paunları topluyor, tarlalar ekiliyor ve ekinler büyüyor...

13 Aralık 2011

Güzel mücadele, güzel goller, güzel sonuç




Her hafta, her gün, her maç “şimdi ne olacak peki” diye sorarak çıkıyor Fenerbahçe'li oyuncular maçlara. Bugün de tahliyeler var, stad cezası kalkanlar var gündemde. Fenerbahçe'de ise, bırakın tahliyeyi, tercüman Samet'in bile stadlara giriş yasağı daha kalkmadı. Gel de, böyle ortamlarda her hafta eleştirilerek maçlara çık ve oyna. 15 maç'ı geride bıraktı kanarya ve arkasına rüzgarı almış ezeli rakibi ile birlikte ligin zirvesini koruyor hâlâ inatla...

Geçen hafta'nın kadrosunun neden hepimizi şaşkına çevirdiği, bu hafta çıkan 11'in maça başlama hızından da anlaşılıyordu. Christian ve Bienvenu'suz Fenerbahçe disiplinli, dinamik ve dikine bol pasla rakibi şaşkına çevirdi ilk yarıda ve müthiş paslaşmalar yaptı. 5 net gol pozisyonundan en zor olan 1 tane'yi Güiza'vari bir vuruşla Semih gol yaptı...

Özellikle ilk yarı harika paslaşmalar seyrettik takımda. Yine ligin açık ara en çok pas yapan takımı özelliğini korudular. Fakat bugün daha dikine oynamayı başardı Fenerbahçe. Bunda kesinlikle Christian'ın kadroda olmamasının ve takımda Stoch'un olması etkendi...

15 maç geride kalırken bugün yeni bir transferi de vardı Fenerbahçe'nin. Yarın da sakallarını kesmezse savcı'nın Hizbullah'la ilişki kurmasından korktuğumuz Serdar Kesimal'di bu oyuncu. Nihayet kadroya girdi Serdar ve hiçte fena gelmedi Bilica'yı seyretmiş bizlere...

Bugün özellikle Yobo'ya parantez açmak gerek; sezon başından beri devamlı değişen partnerlerine rağmen Türkiye'deki tüm stoperlere örnek olacak bir performans sergiliyor. Umarım sezon sonu herşey yolunda gider de, Yobo'nun bonservisini de alırız...

Maçın kahramanı kimdi ? Seçmek zor. Yobo'nun liderliğini yaptığı defans çok iyiydi. Kalede Volkan, Ömer'in bir kafasını müthiş çıkartıp takımın direncini ayakta tuttu. Gökhan Gönül eski Gökhan'dan sinyaller verdi. Bir top çıkarttı bir asist yaptı. Emre orta alanda çok yaratıcıydı. Stoch maçın adamı sayılır; devamlı aradı, araştırdı vurdu aldı verdi attı. Takımın en çok ve en güzel şut atan adamı. Stoch'un attığı tüm goller hep güzel oluyor...Bu adam bu takıma çok yakışıyor... İleride Semih. Umarım geri dönüşü olur bu maç. Attığı gol Semih'in gerçek kimliğini ortaya koyan güzel bir goldu. Aykut Hocam'a selam, Bienvenu Semih diyorum yeniden...

Sonuç olarak, derbi bitti derdi'ni yaşamadı Fenerbahçe ve belki de asıl mücadele yeni başlıyor şimdi. Haftaya, Pazar günü Galatasaray'a karşı son derece ruhsuz oynayan Trabzonspor'la çok önemli olan bir maç var. 15 haftadır Fenerbahçe'nin şampiyonluğuna halel getirmeye çalışan Trabzonspor'u yeşil sahada görmek isteriz...

Biz taraftarlar hazırız, bekliyoruz...

8 Aralık 2011

Arena'da şapkadan tavşan çıkmayınca...

Maç öncesi umudun varmıydi diye soracak olursanız cevabım kesinlikle hayır'dı. Yoo hayır takıma güvenmeme meselesi değildi bu, sıklıkla belirttiğim gibi 4 Temmuz'dan beri devam eden toplumsal Fenerbahçe lincininin süregelen bir halkasıydı bu yaşadıklarımız... İlk defa bir Galatasaray derbisine futbolcusundan tercümanına, idari menajerinden taraftarına, yöneticisinden başkanına kadar bir takımın temel parçalarından yoksun bırakılarak, bu kadar gardı düşürülerek çıkartıldı Fenerbahçe, ezeli rakibinin karşısına. Maç öncesinde hiçbir Fenerbahçe'linin aklında derbi yoktu, onlarcasını kazandığımız bir derbiden alt tarafı bir tane daha oynayacaktık ve kaybetsek ne olacaktı sanki, düşüncesi vardı hep akıllarda bu kadar kaos'un olduğu bir ortamda...

Galatasaray öyle “tekbaşına” bir derbi oynadı ki, bir tane pozisyonda bile bir Fenerbahçe'linin oyun içinde isyanını veya tartışmasını veya hakeme bir itirazını bile göremedik... Maç sonunda dillerde "en centilmen derbi" vardı inadına...

Tüm bunların tersine, ezeli rakibi arkadan üfürülen rüzgarla şişirdiği yelkenleri ile yol almış, stadını, başkanını, hocasını ve futbolcularını yenilemiş ve yıllardır bu coşku'nun arzusuyla çıkmıştı Fenerbahçe'nin karşısına... Bir daha böyle düşürürmüydü Fenerbahçe'yi bilinmez ama bu Fenerbahçe'yi de yenemeseydi artık, adına ezeli rekabet denilen derbi falan da kalmayacaktı artık oynanacak...

Tüm bunlar yetmezmiş gibi, birde Aykut Kocaman'ın şapkadan tavşan çıkartma gösterisini bu maça eklemesi yukarıdaki senaryonun da tuzu biberi oldu... Bekir'in sakatlanması Bilica'ya forma şansını doğurması ise Fenerbahçe'nin şansızlığı oldu. Ama en büyük talihsizlik, gece'ye Bienvenu tercihi yüzünden, Alex'i forvet'e çekerek başlatan ve onu Ulfaluji, Eboue, Semih gibi azmanların arasına atıp onu ve Fenerbahçe'yi yalnızlaştırması oldu Kocaman'ın. Geçen haftanın yıldızı Stoch'un kulübede kalmasının suçunu tek başına yabancı kontenjanına atmak çok anlaşılır değildi. Haftalardır yokları oynayan Bienvenu'yu sağa çekmek, yıllardır “ben forvet değilim ki” diyen Alex'i santrafor pozisyonuna alıp, orta sahadaki beyni işlevsiz hale getirmek gecenin temel futbol hatası olarak tarihteki yerini aldı. Semih Fenerbahçe'de derbileri en iyi bilen yaşayan çok tecrübeli bir isim. Böyle maçta haftalardır doğru düzgün bir katkı yapmayan Bienvenu'yu sağ'a, Alex'i santrafor'a çekmektense burada pekala Semih oynayabilir ve alışmış oyun düzenini de bozmazdı takımın. Hatasından dönen Kocaman ikinci yarıya bu kurgu ile başladı ama nedense faturayı Emre'ye kesmişti soyunma odasında...

Emre demişken, buradan oyuncu performanslarına geçersek ; geçen sene Beşiktaş maçında kazdığı kuyuyla birlikte defterini kapatamadığımız Bilica, dün gece derbi'de Fenerbahçe'nin fişini çeken oyuncuların en başında geliyordu... Bu takımda, Lugano'yu seyreden, Luciano'yu seyreden, Uche-Hogh ikilisini seyreden gözler, Yobo'nun gösterişsiz ama müthiş temiz ve sağlam oyununun seyreden gözler Bilica'nın bu kadar vurdumduymaz ve formanın ağırlığından bu kadar bi haber ve sorumsuz futbolunu görünce söyleyecek bir laf bulamıyor... Ben söyleyeceğimi Beşiktaş maçı sonrası söylemiştim “Bu adamın bu takımda ne işi var ?”

İkinci ismi yine Christian'a ayıracağım. Geldiğinden beri, hakkında olumlu üç cümle kullanamadım. Devamlı eleştiriyorum, onu beğenen kim varsa kendisi ile birlikte Saraçoğlu'nda maçı birlikte seyretmeye davet ediyorum. Bir futbolcu'nun bir takımı bu kadar eksik bırakmaya, Fenerbahçe'li bir futbolcu'nun bu kadar gamsız olmaya hakkı yok... Dün akşam ki oyunda bir orta saha olarak ne yaptı takımı eksik bırakmaktan başka biri bana söylesin... İlk 45'de Emre'ye faturayı kesen Kocaman'ın Christian sevdasından biran önce kurtulmasını diliyorum...

İlk yarıdaki şapkadan çıkmayan tavşan'ı saymazsak oyunun sonucu bizim için 1-1'miş gibi kabul edilebilir... İlk yarıdaki takımın Fenerbahçe ile alakası yoktu. İkinci yarının ilk 20 dakikasındaki o baskıdan 1 gol çıksaydı tüm Türkiye gibi biliyorduk ki, bu maçın skoru 3-1 bitmeyecekti... Neyse, sonuç olarak ezeli rakibimiz güzel ve etkili bir futbolla, haklı bir galibiyet aldı tebrik etmek gerek...

Geçen haftaki yazımızda ne dedik
“Kazanmak zor, saha içinde ve dışında”...
Bu kaos'tan kurtulmak kolay değil. Taraftara yine büyük iş düşüyor...

Her zaman yanındayız Fenerbahçe'm...

4 Aralık 2011

Kazanmak zor. Saha dışında ve içinde...


Fenerbahçe camiası ve futbolcuları için 4 Temmuz'dan beri başka bir oyun oynanıyor. Adına siyasi deyin veya bir başka şey. Ne derseniz deyin futboldan başka bir şey işte bu. Bugün de bu bilinçle geldik mabede. Sahada rakip kimdi kimsenin umrunda değildi açıkçası. Aziz Yıldırım için 132 yıl hapis istemine bakınca asıl rakibin çok ama çok büyük olduğunu anlıyorsunuz... Ondan sonra bugün Ankaragücü ile oynamışsın, kazanmışsın, iyi oynamışsın kötü oynamışsın 2 gol yemişsin, 4 gol atmışsın, Özer kötüymüş Stoch iyiymiş desen ne olur demesen ne olur ?

4 Temmuz'dan beri devamlı enterasan olaylar oluyor bu ülkede; son 5 maçın skoru biliniyor denildikten sonra, maçlara müdahale etmek yerine Genel Seçimlerin beklenmesi, aniden gerçekleşen TFF seçimleri, Fenerbahçe'nin UEFA CL'den men edilmesi, iddianamenin içinde yer alan başka bir kulübün gönderilmesi ve Başkanı'nın kura çekimine 1 saat kala yurtdışı çıkış yasağının kaldırılması, yasa'nın veto edilmesiyle birlikte iddianamenin aynı anda sunulması her biri ayrıca değerlendirilmesi gereken vahim olaylar... 10 yıllık Akp iktidarında neredeyse ilk defa 4 partinin konsensusuyla hazırlanan yasanın Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmesi, 3 Temmuz'dan beri ülkenin Başbakanı'nın bu konu hakkında tek kelime dahi etmemesi akıllara tüm bu olayların sadece şike olduğu konusunda bize hiç inandırıcı gelmiyor pek tabii ki...

Fenerbahçe taraftarı olağanüstü sağduyuluydu bugün. Tek kelime küfür duyulmadığı gibi sahaya yabancı madde atmaya da teşebbüs eden dahi olmadı...Taraftar ve oyuncular yeşil sahada “şikee şikee” diye diye mücadelelerine “onurla” devam ediyorlar... Ancak tribünlerde nedense Aziz Yıldırım tezahuratlarında bir eksiklik bir “nifak” vardı sanki...

Her neyse, işgal yıllarında bir mücadelemiz olmuştu topyekün, şimdi yine işgal var Kadıköy'de. Hazırlanın siyah çoraplılar ikinci “Harrington” mücadelesine başlıyoruz hepbirlikte...