30 Ağustos 2012

3 Temmuz öncesine dönemedi Fenerbahçe



Aykut Kocaman Şampiyonlar Ligi’ne kalıp, 3 Temmuz öncesine dönmek istiyoruz demişti maçtan önce. Olmadı. Aslına bakılırsa 3 Temmuz öncesine dönmenin S.Moskova engelini aşmak kadar kolay olamayacağını da anladık son 1 haftada yaşananlardan sonra. 3 Temmuz’dan bu yana istikrarlı bir politikası olmayan ve hatta kendisi de ortalıkta olmayan Yönetim’in 2 ön eleme oynanacak Şampiyonlar Ligi gibi bir arenaya yönelik stratejiyi kurgulamadıkları belli oldu. Yoksa bu kadar orta alanı boş bırakılmış bir takımı bize seyrettirmezler, Emre Belözoğlu’nun da yeri doldurulabilirdi.
Fenerbahçe’den giden transferlerin yerinin bir türlü doldurulamaması yönetsel zafiyet olduğu gibi, nihayetinde böyle bir maçtan önce Aykut Kocaman Alex sorununu da gündemden uzak tutmak veya çözebilmekte yönetimin işi olmalıydı… 

Kongrede yönetimin ağır topları gittiğinden beri yeni yönetimin de esamisi okunmuyor. Başkanın da doğal olarak henüz eskisi gibi olamadığını Antep maçında mikrofonu eline alıp, saha kenarından kadın ve çocukları susturma garabetinden anlamış olduk.
Görüldüğü gibi bu eksiklikler giderilmeden Moskova maçını kazansan da 3 Temmuz öncesine dönmek Kocaman’ın söylediği kadar kolay olmayacaktı zaten... Takımın ve Camianın henüz bu aşamaya gelmediği çok açık.

Maça baktığımızda ise, Antep maçının kadrosunu bulduk sahada. Antep maçındaki gibi Krasiç Kuyt Sow üçlüsüyle enerjik ve etkin bir Fenerbahçe izlemeye başlayacağımızı umarken Avrupa maçları talihsizliğimiz baş gösterdi ve 5.dakikada maça 1-0 geride başladık. Ardından Krasiç’in sakatlığı erken oyuncu değişikliğini getiriverdi. Oyuncu değişikliği derken, sonradan oyuna giren 3 oyuncunun da yabancı menşeli olması; transfer ettiğin yabancılarını efektif kullanamama adına yine yönetsel bir sorun olarak karşımıza çıktı.

Fenerbahçe bu sezon oynadığı diğer maçlarda olduğu gibi yine ilk 45’i çöpe attı. Hem de böylesi hayati bir maçta. Orta alanda koca bir boşluk ve o alanda topu kimsenin tutamayıp 35-40 metreden pas ya da şişirme yaptığını izlediğimiz bir 45 oldu. Yobo da bugün kötü günündeydi ve Egemen’le birlikte hiçbir şekilde topu ön tarafa taşıyamadılar. Orta alanda kimse onlardan pas almayınca, almaya gelmeyince en kısa pasları yaklaşık 30 metreden başlıyordu. Koca ilk yarıyı hücumsuz ve şutsuz bitirerek berbat bir görüntü sunduk. Ne oynadığımız bile belli değildi. Yazık oldu.

İkinci yarı özellikle orta alanda Mehmet Topal’ın geldiğinden bu yana en etkili oyununu ortaya koyması ve Alex’in de oyuna girip o bölgede top tutmaya başlamasıyla yavaş yavaş hücum bindirmelerimiz geldi. Alex’in varlığı tribündeki bizler kadar saha içindeki oyuncularında “sıkışınca Alex’e ver” şeklinde algılanacak bir rahatlamaları yaşadıkları belli oluyordu. Alex Fenerbahçe’deyse kimse Alex’in görevini Alex’den daha iyi yapamaz. Bu net olarak ortaya çıktı bir kez daha.

İkinci yarı tüm oyuncuların maçı çevirmek için olan gayreti kesinlikle takdir edilmesi gereken durumdu. Mehmet Topal ise bir harikaydı. Vurduğu şut direk yerine filelere gitmiş olsaydı gecenin adamı olacaktı. Topal’ın bu akşam ki oyunu yakın gelecekte birçok kişiyi pozitif anlamda mahcup edecek diye düşündüm.  İleride Sow’un da çok çalıştığını fakat son dakikada kendisine yakışmayan bir vuruş yaptığını da ekleyelim. Kuyt ise önceki altı maçına göre daha bir tutuktu. Bunda ise devamlı değişen pozisyonunun da etkisi var mı bilemiyorum. Sol tarafta Hasan Ali bu gece çok özveriliydi ama kesinlikle çok daha fazla güçlenmesi gerek. Kademe konularında biraz daha performansını arttırması gerekiyor.

Yine de, ikinci 45’te tonlarca girilen pozisyonda Moskova kalecisini geçebilseydik bu gece çok daha başka şeyleri konuşuyor olacaktık. Aykut Hoca hâlâ arayış içerisinde ve takımın oturması zaman alacak bu belli, fakat işi zor. Taraftar ise sabırsız. Doğaldır, taraftar çünkü onun adı. Bugün’ü yaşar. Yarını kurmak veya planlamak onun işi değildir. Bu yüzden ormana bakmaktan ziyade önündeki ağaçta gördükleriyle ilgilenir…

Maç sonunda birçok taraftar hâlâ Alex mevzusunu konuşmaktaydı ve Aykut Kocaman’a hınç doluydu.
Son sözüm ise Selçuk konusunda; yakışmadı taraftarın onu yuhalaması. Böyle önemli bir maçta çubuklu’nun kaptanı olarak çıkmış ve yaklaşık 10 yıldır bu takımda özveriyle oynayan birini ıslıklamak en hafif tabirle ayıptır. Selçuk’un oyun anlayışını, riskli oyununu beğenmezsiniz ama unutulmamalıdır ki, 10 yıldır hocaları onu oynatmakta. Onun özverisine laf edemezsiniz. Formayı giymek onun suçu değil. 10 yıldır halen Selçuk’la Şampiyonlar Ligi’ne çıkıyorsanız işte bunu tartışabilirsiniz. Başta da söylediğim gibi siz ciddi bir Avrupa Kupası yatırımı yapıyor olsanız Selçuk’un yerine de oynayabilecek bir adam koyabilmelisiniz kadronuza. Zavallı Selçuk en riskli bölgeye konuluyor ve ondan sorumluluk alması bekleniyor. Sorumluluğu da riski de alan o. Ama en sonunda günah keçisi de olan o.

Bir Şampiyonlar Ligi daha başlamadan sona erdi. Umarım bu bitiş Avrupa’da yeni zaferlerin başlangıcı olur…


30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun. Atatürk ve Silah arkadaşlarına ve bu Vatan için ölmeyi göze alan Mehmet’lere minnet borçluyuz. Onlar olmasaydı bugün peşinden koştuğumuz Fenerbahçe’miz de, Beşiktaş’ta, Galatasaray’da olmayacaktı…


http://twitter.com/ahmetceliksungu

26 Ağustos 2012

3 Temmuz'dan daha derin bir kaos'a doğru



Fenerbahçe’nin Gaziantepspor’la oynadığı birçok maç, tarihe farklı bir anı ile not edilmiştir. Bu anlamda bu gece de Kadıköy’de yine birçok ilk yaşandı. Aklımız o kadar karışmış durumda ki, gecenin skoru hiçbir Fenerbahçelinin aklında yok sanırım… İlgilendiklerini de düşünmüyorum zaten. Fenerbahçe camiası 3 Temmuz linçinin bir kumpas olduğunu düşünürken, bu kumpası hazırlayanların bile aklına gelmemiş gelememiş bir Alex-Aykut Kocaman kaosunun içinde buluverdi kendini…
Camiayı ısrarla Alex’ci-Aykut Kocaman’cı tercihlerine sürüklemek kimin menfaatine yarıyor bunu iyi analiz etmek gerek. Küçükken bize sorulan ama hepimizin nahoş duygularla cevaplamaktan kaçtığımız “anneni mi seviyorsun babanı mı” sorusu gibi bir şeydi bu… Alex’in heykelini dikecekken, 8-9 yıldır ona toz kondurmazken ne oluyor da, bir anda Alex’i “tu kaka” durumuna düşürüyoruz anlamak mümkün değil.  Alex gibi bir karaktere sahip oyuncu nasıl oluyor da, hocası hakkında bu tip yaklaşımlar içine girip olumsuz söylemler içine giriyor. Kimin dolmuşuna geliyor anlamak mümkün değil…  Ve içerden çıktıktan sonra aylardır takımı kucaklayamadığına, camiayı toparlayamadığına inandığım başkan ne oluyor da birden mikrofonu kapıp ta, kadın ve çocuk olsa da tribünlere ayar çekiyor? Yetmiyor canlı yayında veriyor coşkuyu… Burası yeniçeri ocağı değil, kurumsal yapıda çözeriz sorunu diyor başkan ama nedense kendisini canlı yayında tutamıyor, milyonların önünde Alex’e sopayı gösteriyor… Eee nerde kaldı sizin kurumsallığınız? Biz Alex’in sadece bir çocukça tweet’ini biliyoruz ama belli ki başkan bizim bildiğimizden elbette çok daha fazlasını biliyor içeride ama madem siz kurumsalsınız bu sorunu da TV ekranları başında çözemezsiniz. Başkan nerede diye merak ediyorduk ama mikrofonla ve kameralarla dönmesini ise beklememiştik… Sonuç hatalar zincirine bir halka da Başkan eklemiştir. Bu çıkışı hem Aykut Kocaman’ı hem de Alex De Souza’yı zor durumda bırakmıştır… Allah sonumuzu hayır etsin…
Maça dönersek, aklımızda kalanların başında Fenerbahçe’nin maça fırtına gibi başladığıydı. Moskova’da Fenerbahçe’yi ilk defa dinamik ve mücadeleci bulduk demiştik ama bu sefer Krasiç’in soldaki sürati, Kuyt ile uyumu, Sow’la efektif bir 3’lü olması, Hasan Ali ve Mehmet Topal’ın en etkili oyunları ile taraftara bize şans verin haykırışları, kalede Mert’in güvenli oyunu ve en nihayetinde Selçuk Şahin’in yıllardır bu kadar eleştirilmesine rağmen bu maçta da yürekten oynayıp maçı başarılı tamamlaması göze çarpan unsurlardı.  Kuyt’ın 6’da 6 yapması ise asla tesadüf değil ve her maç oyundan kopmaması ve devamlı arayışlarının ürünüydü. İlk yarı ilk defa süratli ve topu daha kolay dikine taşıyan bir Fenerbahçe gördük.
Şimdi bu kadar kaos’un içinde Çarşamba’yı heyecanla bekliyoruz ama Çarşamba’dan önce tüm Fenerbahçelilerin ve hatta tüm Türkiye’nin gözü Pazartesi Aziz Yıldırım Alex görüşmesine kilitlenecek…
Fenerbahçe 3 Temmuz’dan daha derin bir kaosa doğru sürüklenirken bu kaostan yine kendi dinamikleriyle çıkabilecek potansiyele de sahiptir. Yeter ki, taraftar bu oyuna gelmesin.
Aslolan Fenerbahçeliliktir…

21 Ağustos 2012

Kadıköy'de yine bir final bekliyor Fenerbahçe'yi




2 Temmuz 2011’de hak ettiği Şampiyonlar Ligi’ne 1 yıl aradan sonra girip normalleşme sürecini başlatabilmek adına Moskova’da farklı bir kadro ile çıktı sahaya Kocaman. Tartışılan Alex’i bu sefer kenara koymuştu ama Santrafor Sow’u sola, sağ açık Kuyt’u  forvet’e  Christian’ı da Alex  yapmak gibi rotasyonun da rotasyonuna gitmişti bu sefer… Yobo ile Gökhan ise çok şükür kadrodaki yerini almıştı. Bu rotasyon ilk yarıda hiçte alışık olmadığımız şekilde baskı yapan, koşan, mücadele eden ve rakip sahada basan bir Fenerbahçe izlettirmişti bize. Cılız da olsa pozisyonda bulmuştuk. Dolayısıyla ilk yarı açısından taktiği tutmuştu Hoca’nın.

Moskova süratli çıkabilen ve Fenerbahçe’nin daha fazla dikine pas yapabilen bir şablonu var. Forvetlerinde ise içimizde uhde kalan Türk Medyasının elbirliğiyle ve 3 Temmuz linçiyle kaçırttığı Emenike var. Bu süratli takımın gol bulacağı maçtan önce de, maç sırasında da aşikârdı. Öyleyse en azından ilk yarı sonucundan sonra ikinci yarının başında hocanın indirici darbeyi vurmasını bekledik. Gönlümden geçen Moskova’yı iyi bilen ve o havayı Moskova derbilerinde koklamış Caner’i sola Krasiç’i de sağ tarafa atıp Topuz’u merkeze alarak Selçuk’un alanını kapatan ve üst üste bu dördüncü maçında da verimsiz oynayan Topal’ın yerine oyuna müdahalesini bekledik... Olmadı. Tüm bunların üstüne Hasan Ali’nin kötü kademesi Egemen’in ağırlığıyla Emenike çok güzel bir gol buldu. Bu gol’ü para sayarken yakalandığını iddia eden, kemik yaşını  falan sorgulayan Türk Spor Medyasına ithaf edelim ki daha da anlamlı olsun… O Emenike oyuncu değişikliğinde Aykut Kocaman’ın elini öpüp kenara gelirken umarım o medyaya da adamlık dersi vermiştir…

Gol’ün ardından da kenardan bir değişiklik gelmedi ama Selçuk’un uzun ve görerek çıkardığı pas’da Sow müthiş bir gol pası verdi Kuyt’a. Kuyt yılın transferi olmaya namzet görüntüsünü bu maçta da devam ettirerek filelerle buluşturdu topu.  Şüphesiz Fenerbahçe’nin isyanı bu sene Kuyt’tur. Allah nazardan saklasın… Burada bir parantezde Selçuk için açmak lazım. Yanındaki Topal’a ve önünde oynayan Christian’a bakınca Selçuk’tan formayı almanın kolay olmadığını düşünüyorum. Selçuk bu özverisiyle bu mücadelesiyle hata da yapacaktır ama kim gelirse gelsin formayı da her zaman kapabilecek bir oyuncudur… Topal maalesef bu maçı da boşa harcadı. Christian için söylediğim onu Emre ön plana çıkartıyormuş söylemimi tekrarlıyorum. Bu formsuzluğuyla formayı nasıl her maçta kapıyor anlamıyorum… Hocayla arasında nasıl bir bağ var anlamıyorum. Sonuçta hangi şablonla çıkarsa çıksın bu form düzeyleriyle Topal, Selçuk, Christian olmuyor olmuyor olmuyor…



Defans bloğunda ise Yobo’nun o dörtlüye girmesi sigorta görevi gördü  ve yine hatasız oynadı. Ancak Hasan Ali’nin bırakın Şampiyonlar Ligi’ni Türkiye Ligi için bile zayıf halka olarak kaldığını söylemeden geçemeyeceğim. Sahi bir Özgür Çek vardı ne oldu? Carlos, Santos, Ziegler’den sonra sol taraf gittikçe güç kaybediyor…

Yine de sonuç olarak Fenerbahçe, yeni sezonda ilk kez bu kadar diri ve mücadeleci bir görüntü sundu. Bu alkışlanacak mücadele ve oyundan düşmeyen tempo bize ikinci maç için umut verdi.  Ancak rakibin hızlı ve dikine oyunu Kadıköy’de de gol bulduracaktır. Öyleyse burada mutlaka rakibi domine edebilecek ve hücumu düşünecek bir kadro yapısıyla sahaya çıkmalıyız. 

Son olarak bu kadro yapısının Şampiyonlar Ligi düşünülerek oluşturulmadığına olan inancım da artmaya başladı… Takım haftaya Şampiyonlar Ligine kalırsa transfer yapılacağına inanıyorum.  

Fenerbahçe bu takımı eleyebilir. Haftaya maçı kazanabilecek alan hücum hattı değil savunma hattı olacaktır. Rövanşta defansa ve taraftara düşen iş ise çok olacaktır. 
Kadıköy’de yine bir final bekliyor Fenerbahçe’yi…


19 Ağustos 2012

Ayaklar İzmir'de, Akıllar Moskova'da




Geçen seneyi yarım puan farkla ikinci olarak kapatan Fenerbahçe, yapılan transferler ve giden oyunculardan sonra kadroyu oturtabilmek adına maçlar oynamaya devam ediyor. Normalde bu amaca uygun maçların isimleri hazırlık maçı olması gerekirdi ama Temmuz’da resmi maç oynamaya başlayınca bu hazırlıkları da resmi maçlarda yapmak zorunda kalıyorsunuz…

Yine farklı bir 11 ve anlayışla çıktı sahaya Kocaman. Oynadığı 4 resmi maça da bakarsanız hâlâ arayış içinde olduğunu da net bir şekilde görebilirsiniz. Ama her maçta yavaş yavaş ben ıskartayım diyen isimler ortaya çıkmaya başlıyor. Mesela Bekir. Geçen sene yukarda bitirdiği performansını nedense ısrarla her hafta geriye doğru  götürüyor. Sağ tarafta Orhan Şam; o da Gökhan’ı zorlayabileceğine hiç inanmıyor olsa gerek ki, ondan aldığı formada bir kere olsun iz bırakamıyor… Mehmet Topal; Türkiye’den La Liga’ya transfer olmayı başarmış 2-3 yetenekten biriyken Türkiye’de bir anda Emre ile kıyaslanmaya başlayıp, bir de üstüne Fenerbahçe’de forma giymenin zorluğuyla karşılaşınca şaşkına döndü. Zaman’a ihtiyacı olduğu çok açık…

Bu isimlere etkisiz bir Stoch ve Alex’de eklenince yine çöpe giden bir ilk 45 seyrettik Fenerbahçe’den. Görüntüler bilindikti. Bu sefer önde baskı yapan rakip de yoktu ama yine Fenerbahçe savunmadan top yapıp çıkartamıyordu. Ön tarafta o kadar etkili isimler olsa da, bu ayaklara bir türlü topu taşıyacak isimler yok geride. Ve hızlı çıkamamak yine en temel sorunu Fenerbahçe’nin… 

Golü yedikten sonra Topuz’un sağ beke, Christian’ın da Topal’ın yerine oyuna girmesi biraz daha canlandırdı Fenerbahçe’yi.

Gol pozisyonu enterasandı ve yine tartışmanın içine attı Fenerbahçe’yi. Benim şahsi kanaatim fair play adına Topuz’un topu taça atması gerektiğiydi. Ama takımının 1-0 geride olmasının da kararında etkili olduğu açık. Topu atmaması eleştirilmemeli, sahada hakem var ve isterse oyunu durdurabilir… Gol’un yine Kuyt ile gelmesi ise tam derslikti. Kuyt’u nereye koyarsanız koyun 90 dakika hep maçı yaşayan ve devamlı topun peşinde koaşan bir görüntüsü var. Oyundan hiç kopmuyor ve müthiş yüreğiyle mücadele ediyor ve ayakta tutuyor Fenerbahçe’yi. Kuyt idmanlarda ders olarak izlettirilmeli. Bu sene Fenerbahçe’nin cesur yüreğidir Kuyt.

İkinci yarı Kocaman Krasiç’i de oyuna sürünce forvet hattı kağıt üstünde müthiş bir görüntüye büründü. Üst üste ataklar geliştirmeye çalışıldı ama son hareket bir türlü efektif olmadı. Bu aşamada Krasiç’in çok zor 2 pozisyonda içeriye müthiş kesmesine kimsenin vuramaması büyük talihsizlikti. Krasiç’e arkadaşları biran önce alışmaları gerek. Bu ortalar çok can yakar. Yakın zamanda Krasiç ile Gökhan’ın yan yana oynayacak olması beni heyecanlandırıyor. Moskova’da ise 11’de başlayacağını düşünüyorum Krasic’in…

Sonuç olarak Fenerbahçe kısa pasajlar halinde iyi top yaptığı görüntüler sunsa da, akıllarda kötü bir maç bıraktı yine.  Enseyi karartmaya ise gerek yok. Bu takım ideal 11’ini yakaladıkça ivme kazanacaktır. Kocaman ise maç sonunda ne dedi ; “2 Temmuz 2011’e dönebilmek ve normalleşebilmek adına Şampiyonlar Ligi çok önemli bizim için” “Çok konsantreyiz” Bütün takım Moskova’yı düşünüyor. Tabi bizde.  Aykut hoca orayı da düşünerek bir rotasyon yaptı. Salı günü Moskova’da böyle bir 11 ve böyle bir Fener izlemeyeceğimize bahse girerim. 

Umarım oradan işe yarar bir skorla döneriz.

http://twitter.com/ahmetceliksungu

15 Ağustos 2012

Tuncay Şanlı Fenerbahçe'ye geri dönüyor mu ?



Tuncay Şanlı’nın Alman takımı Wolsburg’la olan sözleşmesini feshettiğini ve bonservisi elinde Fenerbahçe’yle görüştüğünü duyuyor ve biliyoruz. Yurda geri dönüş transferlerinin takımlarına olan katkılarının çoğu zaman sınırlı olduğunu en son Nihat Kahveci gibi İspanya’da iz bırakan bir futbolcu’da görsekte, Tuncay Şanlı ile yeni bir tartışma daha başladı; geri dönmesini isteyenlerle istemeyenler  arasında...

Tuncay Şanlı’yı Fenerbahçe formasıyla yeniden Saracoğlu çimlerinde görüp görmeyeceğimiz önümüzdeki günlerde belli olacak. Şimdilik haberler Tuncay’ın gelmek istediği ancak teknik kadronun buna henüz karar vermediği veremediği şeklinde... Çünkü camianın tepkisi olur mu diye çekinilmesinin yanında, başkanın da Tuncay’a kızgın olduğu sıkça dillendirilmekte...
 
Şahsen ben, Tuncay Şanlı’nın transfer edilmesini isteyenlerdenim. Evet 100.yılda arkasını dönüp giden, Roberto Carlos’a kaptanlık yapma şansını kaçıran Tuncay Şanlı’ya bende kırgın ve kızgınım ama hep dediğimiz gibi, futbolda dün yok; bugün ve yarın var. Bu nedenle geçmişi unutup, yedek kalmayı dert etmeyecek ve yeniden forma mücadelesini verecek bir Tuncay Şanlı’nın Fenerbahçe’de tekrardan doğabilme ihtimali hem kendisi için hem de Fenerbahçe için bir şans olabileceğine inanıyorum. Formayı alır yada alamaz ama Tuncay Şanlı’nın yüreğiyle, ruhuyla mücadele ettiğini hepimiz biliyoruz. Çubukluyla bütünleştiğinde Tuncay’ın performansı da artacaktır. -İnşallah ve umarım-  Şampiyonlar Ligi’nin de içinde olacağı bir maratonda geniş bir kadroya ihtiyacı olduğu belli Fenerbahçe’nin...Tuncay Şanlı bu mücadelede Fenerbahçe’nin aradığı yürekli, hırslı, isyankar ve asi ruh açığını da kapatabilir. 

https://twitter.com/ahmetceliksungu

9 Ağustos 2012

Kalite farkı ile kazandı




İlk Vaslui maçından hemen sonra Fenerbahçe’nin aslında hazırlık maçları oynamaya devam ettiğini söylemiş ve Temmuz Ağustos aylarında Avrupa maçları oynamak zordur demiştik. Romanya’da bunu bir kez daha teyit etme şansı bulduk.

Aykut Hoca 2’si bölgesiyle birlikte olmak üzere  tam 3 oyuncusunu değiştirerek başladı Romanya’da. Bu tercihlerin doğru olabileceğini ise süratli oyun ve topun sahibi olduğunu gördüğümüzde anladık.
İlk 10 dakika Caner, Alex,  Gökhan ve ona önde destek veren Kuyt’un hareketli oyunu golün habercisi oldu. Bu 10 dakika nefis paslaşmalarla rakibe gözdağı verildi. Golün sağ açıktan orta karşılığında bir sol kanat oyuncusundan gelmesi aslında Aykut Hoca’nın maçın başında kanatları etkili kullanma düşüncesinin de göstergesiydi. Bu görüntüyü 90 dakika birçok kez test ettik ve sağda Gökhan bize eski performanslarından bir ziyafet çekti ve 2 asistle geceye damgasını vurdu. 90 dakika oyundan düşmedi. Maçın birinci adamıydı…

Hasan Ali ise bu sefer daha etkili ve özgüvenli oynadı. Yine de ben daha da güçlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Caner ise oyunda devamlı arayan adam rolünü üstlenerek cesaretle hücumu düşündü. Caner’in ruhunda daima hücum var. Savrukluğunu kontrol altına alıp konsantrasyonunu da kaybetmediği sürece çok şey kazandıracaktır Fenerbahçe’ye. 

Attığımız golün ardından defanstaki Bekir-Egemen uyumsuzluğundan çok çabuk golü yedik. Üstelik bu uyumsuzluk maçın tamamında karşımıza çıktı. Romenler sık sık ceza sahası içinde Volkan’la karşı karşıya pozisyonlar buldular. İşte tam bu anlarda Fenerbahçe’nin Volkan’ı çıktı sahneye. Gerek oyun içinde gerekse penaltı’da müthiş kurtarışlar yaparak hem oyunda hem de şampiyonlar Ligi arenasında tuttu Fenerbahçe’yi. Belki de maçın kırılma anıydı. Maçın ise ikinci adamıydı…

Fenerbahçe’nin zaafları ise yine orta alandaki kara delik olarak göze çarptı. Christian 2.maçında da yokları oynadı. 10 yıldır kim gelirse gelsin formayı birşekilde kapan Selçuk’la birlikte çok verimsiz ve etkisiz gözüküyorlar. Topu ileri taşıma konusunda yetersiz gözükmekle birlikte defansif açıdan birbirlerini tamamlayamadıklarını gördük. Fakat 3.golün harika bir Selçuk pasıyla gelmesi ise futbol’un adı konamayan enstantanelerindendi . Görüntü her maçtan sonra Emre’yi konuşmak zorunda kalacakmışız gibi devam ediyor. Emre’nin varlığı mı geçen sene Baroni’yi ışıldatıyordu bunu birkaç maç daha test edeceğiz elbet. Ama orta alandan top çıkmayıp paslar evelenip gevelendikçe Alex’in de verimi geriye gelip top alma çabası nedeniyle düşüyor. Alex’in gelip almasından ziyade o topu Alex’e iletebilecek bir oyun-oyuncu dengesi yakalamak gerekiyor orta alanda. 

Sezonun flaş transferi Kuyt ise müthiş bir zaman diliminde üst üste Fenerbahçe’yi rahatlatan ve maçı kopartan golleri atarken doğru yerde bulunma, etkili  vuruş özelliği, konsantrasyon ve soğukkanlılığıyla bize ne kadar faydalı olacağını gösterdi. Kuyt bu seneki Fenerbahçe’nin oyun içinde skora isyan edecek ismi olacağını lider özelliğiylede gösteriyor bize. Uzun zamandır, önde bu kadar baskı yapan bir forveti olmadı Fenerbahçe’nin. Kuyt çok koşuyor mücadele ediyor geriye gelip top çıkartıyor. Onu seyredince nereye koysan oynayabilecekmiş gibi bir görüntü sunuyor. Belki de Krasiç sağ tarafa geçip formda bir Sow önde oynarsa yeni Emre Kuyt bile olabilir bakarsınız... Maçın üçüncü adamıydı...

Fenerbahçe çok stresli bir maça çıktı. Stres faktörlerinin başında geçen sene hakkımızın yenmesinin yanında, bir önceki sene aşağılanarak elendiğimiz Young Boys ve Paok facialarının da etkisi vardı bu streste. Ama bu stresi geçip, işleri tekrar rayına oturtacak potansiyeli var Fenerbahçe’nin bunu biliyoruz... 

Avrupa yolun açık olsun Fenerbahçe’m...

https://twitter.com/ahmetceliksungu
 

2 Ağustos 2012

Hazırlık maçı kıvamında oynayınca...




Kaç sene geçerse geçsin, hangi transferi yaparsanız yapın en sonunda sezon başında Şampiyonlar Ligi gibi prestiji çok büyük arenaya yine Genç Semih ! ile başlıyor ve 10 Milyon Avro’luk Sow’u ve alternatif forvetiniz Bienvenu’yu de kenarda oturtuyorsanız birşeyler yanlış gidiyor demektir...

Aykut Kocaman’ın 11 tercihi, Semih dışında takıma yeni katılan 4 oyuncu ile daha birleşince Fenerbahçe’nin oynadığı ön eleme maçı, bir anda hazırlık maçı kıvamına geldi. Küçümsediğimiz rakip kendi sezonunda 4.resmi maçını oynamaktaydı oysa. 90 dakika Fenerbahçe’den daha diri ve derli toplu gözüktüler ve devamlı önde baskı yapıp, ne sıcak havadan ne de deplasmandan etkilendiler...

Yukarıda dediğimiz gibi Hoca; yeni transferler ve Semih sürpriziyle geçen senenin takımından % 50 daha farklı bir tertip sahaya çıkarınca ve buna eskilerden Stoch, Christian ve Alex’in silik futbolu eklenince yine koskoca bir 45 çöpe gitmiş oldu... İlk yarı gözümüze batan en net tespit orta alanda devamlı Emre’yi aradığımız gerçeğiydi. Emre’nin ataklarında topla buluşup oyunu yönlendirmesini ve rakip akınlarında da oyunu karşılamasını çok aradık durduk. Umarım bu arayışımız tüm sezon boyu sürmez. Uzun yıllardır Appiah gibi bir oyuncu bulamamanın yanında şimdi de Emre’yi  kaybettik. Bu takımın çok acil Emre gibi oyunu 2 tarafta da oynayabilecek bir isme ihtiyacı var. Bu orta alanla değil Şampiyonlar Ligi Sezon bile zor gider.  Orta saha o kadar boştu ki, Romen ekip çok rahat bir deplasman maçı çıkardı. 90 dakika eksik oynadığımızı ve hatta deplasmanda olanın biz olduğumuzu düşündüm. Christian’ın attığı şutlar geçen sene etkili oluyordu ama bu 90 dakika boyunca ne Christian ne Stoch ne de diğerlerinden bir tane şut dahi çıkmadı. Topal’ı ise sahada doğru düzgün hiç göremedik. Devamlı geriye kaçıp durdu.

Böyle bir ön eleme maçında birlikte sadece 2 maç oynayabilmiş 4 yeni oyuncuyu Kadıköy’e ilk kez çıkartmak pek doğru bir tercih olmadı herhalde. Premier Lig tecrübeli Kuyt’un dışında yenilerin tamamında çok ciddi heyecan, panik ve telaş vardı. Kuyt içinse ayrı bir parantez açmak gerek. Tüm oyuncuların vasat altı oynadığı bir maçta gözümüze çok hareketli gözüktü. Arkadaşlarından daha fazla istekli daha fazla koşan ve çabalayan isim olarak göze çarptı.

İkinci yarı yapılan ufak bir dokunuş takımı hareketlendirmiş gibi gözükse de sol tarafta da bu değişiklikler zaman geçmeden yapılabilirdi. Evimizde oynadığımız maçta daha atak ve agresif oynamamız gerektiği gerçeğinden hareketle belki Caner başta tercih edilmeli ve hatta Stoch’un yerine değil Hasan Ali’nin yerine oyuna girmeliydi. Kayserispor’dan gelip 2 maç sonunda 50 bin seyirci karşısında Fenerbahçe formasını giymek çok kolay değil...

Kabul etmek gerekir ki, Temmuz ve  Ağustos’ta maç oynamak çok zor ve riskli bir iş. Bunun örneklerini önceki yıllarda çok yaşadık ama tüm bunlardan da ders almak gerekiyordu. Dün akşama çok yazık oldu. Mayıs ayında jop darbeleri, göz ve gaz yaşlarıyla bıraktığımız Saraçoğlu’na Başkanımızla birlikte dönüş yaptığımız bir gecede coşkulu bir futbol ve galibiyet çıkarmak gerekiyordu. Bekir’in attığı gol umuda tutunmak ve Kadıköy’ün büyüsü adına gecenin ışığı oldu.

Fenerbahçe’nin layık olduğu yer Şampiyonlar Ligi olmalıdır  ama 3 Temmuz sürecinin  2.yılında Fenerbahçe Yönetimi futbol takımına olan konsantrasyonunu arttırmalıdır. Yönetim yaşananların futbol takımının ve taraftarın üstünden çekip almalı ve futbolcuların ve taraftarın sadece sahaya odaklanmaları sağlanmalıdır. Aksi durumda sportif başarının grafiği aşağı doğru bel vermesi kaçınılmazdır.

Son sözüm ise taraftara; kabul, her türlü süreçte omuz omuzayız ama asli yeri tribünler olan taraftarın uzun zamandır futbolcuları ateşleyen agresif etkili ve coşkulu tezahuratlarını rakibi boğan ve baskı altına alan protestolarını özlediğimi hissediyorum...