29 Eylül 2012

Kasımpaşaspor karşısında ihanet gibi maç oynadı Fenerbahçe



Aragones’li dönemden beri bu kadar kötü bir Fenerbahçe seyrettiğimi hatırlamıyorum. Ezeli rakibinin bir gün önce kaybettiği 3 puan’ın morali ile sahaya çıkacağını düşündüğümüz oyuncular; nerden geldik buraya der gibi şaşkın bir ifade ile çıktılar hocası bile olmayan Kasımpaşaspor karşısına… 

Koca 45 dakika sahada sadece oyunu seyredip durdular. Açıkçası her biri çıkıp hocalarından özür dilemiyorsa bunun adı resmen ihanet demektir. Aykut Hoca velev ki çok kötü hoca ama futbolcuların bu kadar sorumsuz, bu kadar isteksiz, bu kadar verimsiz ve bu kadar mücadeleden uzak bir anlayışta olmamaları gerekiyordu…

Bu öyle bir maç oldu ki, Fenerbahçe’nin kaynayan kazanına odun atılan ihanet ateşi yakılan bir maç olarak tarihe geçti. Biz Fenerbahçe’nin seri galibiyetler alarak tırmanması gerektiğini düşünürken sabotaj gibi bir maç çıktı ortaya… Bu maçla birlikte dedikodu kazanı alır başını gider, oyuncular buna izin verdiği sürece de sonu Aykut Hoca’nın istifasına kadar giden bir sürece varır…

Maçla ilgili yorumlanabilecek teknik bir ayrıntıya gerek yok. Geçen sene takım en azından biraz top yapıp topa sahip olabiliyordu veya ligin ya da Avrupa’nın en çok şut atabilen takımıyken şimdi kaleye o kadar uzak ki, şut dahi atamıyor. Tarihinin ise en kısır sezonlarından birini yaşıyor.

Belli ki, 3 Temmuz sürecinin toksik şokları bu sene yavaş yavaş çıkıyor Fenerbahçe bünyesinde. Taraftar da bu süreçte başkahramanlardan. Şu anda Fenerbahçe camiasında her şey birbirine girmiş durumda. Direksiyon hâkimiyeti kaybolmuş bir araba gibi Fenerbahçe.  Bünye bu toksik şoktan en az hasarla çıkması gerekiyor bakalım sonu ise nerede bitecek...

25 Eylül 2012

Fenerbahçe Trabzonspor karşısında akordu bozdu



Sorun Fenerbahçe'nin kötü oynaması falan değil galiba. Yoksa bu maçtan çok daha kötülerini de görmüştük, gerek deplasmanda, gerek Kadıköy'de. Gittikçe mental bir yetersizlik göze çarpıyor sanki, hem futbolcularda, hem teknik adamda hem de taraftarda. Ve birçok şey birbirine karışmış gibi. Aslında ne hoca istediği gibi tercihler yapıyor ne taraftar duracağı yeri biliyor, ne de yönetimin sesi gerektiği kadar çıkmıyor sanki... Akordu bozuk bir çalgı gibi devamlı tuhaf sesler çıkıyor hem takım içinden hem de dışından... Şansızlıklar da bir türlü yakasını bırakmıyor camianın... Şampiyonlar Ligi beklentisinin yüksek olması neticesinde Moskova maçının kaybı sonrası bir türlü moraller düzelmedi. Peşi sıra suni Alex Kocaman krizi patlak verdi. Taraftarın oyuncusunu yuhalaması ve giderek ikiye bölünmesi ve homurtuların artması izledi bunları. Oysa, Meireles transferi ve Marsilya maçıyla gelen coşkulu tribünler ve galibiyet moralleri yükseltip yeni bir başlangıç yapacak derken; olabilecek en sinir bozucu sonuç son dakika golüyle ortaya çıkınca Marsilya karşısında ayar da iyice kaçtı. Tüm bunlara ekstra sakatlıklar eklenip sezonun flaş transferleri Kuyt Krasiç'i ve Egemen'i de kaybedince bir türlü toparlanamıyor Fenerbahçe...

Aklıma ise Yeni Malatyaspor maçı geliyor. Orada dibe vurup zıplamıştı takım. Antalya Havalimanında sihirli bir el değmişti futbolcuların üstüne. Başrolde yine taraftar vardı ama bugün ne o taraftar var ne de var olan taraftarın sabrı... Medya tandanslı futbol uleması Aykut Kocaman'ın kellesini almadan Fenerbahçe'nin içine bombayı bırakmadan rahatlamayacak... Buna direnmesi gerekenler tribünler... Aykut Hoca eleştirilmez değil, hata yapmayan peygamber de değil. Bu takımın başında üst üste galibiyetler alırken kimse yaptığı oyuncu değişikliklerini hatırlamıyor... Mutlaka Hoca'nın da çıkartacağı dersler sonuçlar vardır ama aklı "kellesinde" olmadığı zamanlarda doğru tercihler yapabilecektir. Boynundaki yağlı urganı çıkartmadan kafası rahatlamıyor sanki.

Ayrıca son 2 maçta hoca'nın güvenip forma verdiği isimler ise tam bir hayal kırıklığı oldular... Geçen maç sonradan giren Bienvenu ve Christian'ın dışında bugün de Stoch 75 dakika sahada gezindi durdu... Sonradan giren Semih ise artık nöbetleri de bırakmış...

Fenerbahçe taraftarı karar vermeli. Galatasaray medya ile birlikte rüzgarı arkasına almış gidiyor. Evet bu sarı lacivert sinirleri bozuyor ama yine kağıt üstünde Galatasaray'a kafa tutacak onunla hesaplaşabilecek tek takım Fenerbahçe. Bu yüzden taraftar asli görevini yerine getirip takımına destek olmalı ve 3 Temmuz'un yıkamadığı Fenerbahçe'yi kendisi yıkmamalı ve onu tekrar hayata döndürmeli.

https://twitter.com/ahmetceliksungu

20 Eylül 2012

Fenerbahçe Marsilya karşısında, kendini kaybetti.



Aslında her şey iyi gidiyordu, Topal ve Meireles'li orta alan uzun zaman sonra bu kadar sağlam ve güvenili gözüktüler. Sağda Topuz ile solda Caner ise gecenin en çalışkan ismiydiler. Caner bu çalışkanlığını golle süslerken Topuz Saracoğlu'nun tüm çimlerine basarak izini bırakıyordu. 

2-0 dan sonra tribünler coştukça coşuyor Marsilya ise şaşkınlık içinde çaresiz kalıyordu. Fakat ne olduysa birden Fenerbahçe'de değişiklikler gelmeye başladı. Oysa Aykut Hoca yorulanları çıkartıp daha dinamik isimlerle bir Avrupa Ligi maçı oynamasının da etkisiyle anlamlı kabul edilebilecek değişiklikler yapmaya başladı. Belki de o tuhaf ilk golü yemekle başladı herşey. Marsilya'nın ilk golü bağıra bağıra ben geliyorum diyordu. Biz gelen golün sesini ta tribünlerden duyarken, 7-8 Fenerbahçeli'nin rakibe müdahale yerine refakat etmeyi tercih etmesiyle Avrupa Ligi'nde yenmeyecek saçma bir gol yedi Fenerbahçe. Bu gol'ün Aykut Kocaman'la falan izahı yoktu. Şartlar ne olursa olsun o topa bu düzeyde bir futbol oynayan Fenerbahçe'li bir futbolcu mutlaka müdahale yapmalıydı. Üst düzey maçlarda böyle gol yediğiniz takdirde o maçı kazanmanız mucizelere kalıyor. Evinizde 2 gol atabildiğiniz rakibinize karşı kazanmalısınız. Hele ki, 2-0 üstünlüğü sağlamışsanız. Ama bunu da doğru takım savunmasıyla yaparsınız. Oysa Fenerbahçe o saçma golü yedikten sonra topu ayağında tutup sakinleşmeyi seçeceğine topluca takım halinde panik yapıp, geriye yaslanmayı ve ileriye doğru topları savurmayı seçince bize de tribünlerde dua etmek kaldı...

Bu beraberlikten sonra ben, hem Bienvenu'nun hem de Christian'ın uzun bir süre forma giyemeyeceğini düşünenlerdenim. Aykut Hoca'nın yüzünü kara çıkarttılar. Bienvenu yedek kaldığı haftalarda hiç üzerine koyamadığı gibi sıfır konsantrasyonla oynadı ve kötü oynayan Sow'u bile bize arattı. Ve Christian. Attığı kritik ve estetik goller onun ne kadar kaçak bir futbol oynadığını devamlı saklıyordu. Ama o da sanki Aykut Kocaman'a ihanet edercesine Alex'in yerine girdiği oyunda ayağını bir kere topa sürmediği gibi geriye yardıma da gelmedi... 

3 Temmuz'dan sonra suni bir Alex-Kocaman krizine ısrarla alet oluyor taraftarlar. Bir önceki maç yazımda "Seri Galibiyetlere ihtiyaç var" yazmıştım. Bir kere daha görüldü ki, bu takımın moral eşiğini aşacak üst üste bir galibiyet serisine gerçekten ihtiyacı var. Bu akşam güzel bir ambiansta dönem dönem etkili ve iyi oyunla ve  iyi bir Avrupa rakibiyle bu serinin başlangıcını yapacaktı neredeyse. Bu başlangıç uzun süren ataleti de üstünden atacaktı oyuncularda ve büyük moral sağlayacaktı. Ama buna inat öyle bir son dakika golü yedi ki Fenerbahçe, kendisini tünelin daha da karanlığına doğru itiverdi...

Şimdi yine herkes taraftarlığını unutup yeniden teknik direktör olacak. Kalın urganlar hazırlanıp ilmek yapılıp Aykut Hoca'nın kellesine doğru yol alınacak... Yazık... Oysa herkes bilmeli ki, Fenerbahçe'de sezon ortasında hoca değiştirme dönemleri çok gerilerde kaldı. Bu takım Aykut Hocayla iyi yerlere gelecek. Fenerbahçe dönem dönem oyunda kurduğu üstünlükleri maçın geneline yaydığında ve takım savunmasını biraz daha arttırdığında çok daha rahat edeceğiz hepimiz... 

Son sözüm tribünlere... Evet bu akşam coşku büyüktü, tezahüratlar güzeldi, ambians büyüleyiciydi. Ama hepsi Fenerbahçe öndeyken gerçekleşti. Skor'a göre taraftar olacaksak, üstümüze giydiğiniz armanın ne önemi var. Taraftar dediğin o coşkuyu, takım gerideyken veya gol gelmemişken de yapabilmelidir. Eskiden Fenerbahçe tribünleri oyuna müdahale edip takıma gol attırırdı. Gerçek bir 12 numaraydı. Şimdi sadece kendi futbolcusuna ve hocasına müdahale ediyor sanki...

http://twitter.com/ahmetceliksungu

16 Eylül 2012

Seri galibiyetlere ihtiyaç var




En azından Fenerbahçelilerin takımı olumsuz anlamda eleştirmeleri için her hafta bu takımın maçlardan önce mutlaka farklı ve yoğun bir gündem içinde kalarak maçlara çıktığı gerçeğini unutmamaları gerekiyor… Milli maç arası olmasına rağmen hâlâ Başkan, Alex, Kocaman, heykel, transfer, sakatlık vs. gibi olumsuz unsurlarla uğraşıyor. Hâlâ takım 12 numaranın da yedek oyuncusuyla tribünlerde destekleniyor… Tüm bunlar devam ederken futbol şansının da bir türlü yanında olmadığını görüyoruz. Spartak Moskova maçıyla birlikte kaçan gollerin haddi hesabı yok. Direkte patlayanlar, erken sakatlıklarla bozulan planlar oyunu da hocayı da sıkıntıya sokuyor… 

Fenerbahçe’nin olgunluğa erişene kadar ne yapıp edip, bir şekilde seri galibiyetlere ihtiyacı olduğu açık. Bu takım her geçen gün daha iyi olacağının mesajını bize gösteriyor. Özellikle bu maçın da ilk yarısında müthiş istekli ve önde başladı oyuna Fenerbahçe. İlk kez 45 dakikayı böylesine domine ederek oynadı rakibiyle.  Bu 45 de, en çok öne çıkan oyuncu ise Topal oldu. Topal’la birlikte ilk maçlarda en çok eleştirilen Hasan Ali’de üstüne koymaya devam ediyor. Biraz daha ikili mücadelesini arttırır, daha güçlü olursa Fenerbahçe sol tarafta da Gökhan Gönül’ünü bulmuş olacaktır… Düşünün henüz bu takıma Krasiç’in ayakları değmedi. Meireles’in ilk maçıydı. Sow sakatlıktan bir türlü tam olarak çıkamadı… Bu yüzden ligin başındaki bu zor sürecin en az hasarla atlatılması büyük avantaj olacaktır… Maçın başındaki o dominant oyun maçın geneline yayıldığında veya o dominant sürelerde gol veya goller bulunduğunda çok daha coşkulu galibiyetler bulacaktır takım… Baskılı anlarında golü bulamadıkça ya yorgunluk başlıyor ya da panik…

Maçın iyileri Topal, Hasan Ali demişken Kaptan ise yine vasatın altında bir görüntü sundu bize. Yanında oynadığı kimseyle bir ahenk sağlayamadı. İlk golde Gökhan’la klasikleşen bir uyum vardı. Topuz ise çok istekli ve coşkulu ama yeteneklerini zekâyla birleştirememesi nedeniyle çok rahat yapacağı son vuruşları bir türlü sonuçlandıramıyor… Hem kendi emeğine hem de takıma yazık ediyor… Yine Kuyt, Sow’un yokluğunda en uçta görev yapsa da, o da verimli değildi. Benim yerim sağ açık dercesine oynadı. Sakatlanması ise talihsizlik oldu Marsilya maçı öncesi… Ne zamandır kadroya giremeyen Stoch ise oldukça verimsiz bir maç çıkardı. Fakat girdiği en güzel pozisyonda hakem tarafından aldatmaca nedeniyle sarı kartla cezalandırılması hakem ironisiydi herhalde… Hakem Göcek mi? Bildiğiniz gibiydi işte…

Maçın gitti gidiyor denildiği anda, Christian’ın rüzgârla birlikte kaleye savurduğu füze, futbol’un adaletsiz sonucuna isyan edercesine harika bir gol olarak sonuç buldu Kadıköy’de…
2.golden sonra Christian’ın armayı öpüşü, Kuyt’ın kenardaki o mutlu yüz ifadesi, Volkan’ın Kocaman’a evladı gibi koşarak coşkuyla sarılması, Kocaman’ın görmeyi arzuladığımız gerçek bir gol sevinci Fenerbahçe’nin yavaş yavaş havaya girdiğinin resmi olarak kaldı akıllarımızda…

Son sözüm ise sahanın zeminiyle alakalı. O kadar teknolojik yatırım yapıldı ama karşılığı alınamıyor. Daha yağmurlar başlamamışken zemin çok kötü. Bu kadar topa hükmeden, ayağa pas yapmak isteyen ve teknik takım oluşturacaksınız ama onlara inat top kontrolüne izin vermeyen bir zemin yaratacaksınız… Bu ciddi çelişkinin derhal ortadan kalkması gerek. Çim işi olmuyorsa artık ciddi ciddi suni çim konusu düşünülmelidir.

Perşembe gecesi Marsilya’yı yenmek çok önemli. Direkleri de hesaba katarsak, şanstan daha fazlasını sahaya koyarsa kazanacaktır Fenerbahçe… Marsilya maçında alınacak bir galibiyet ise önünü açacaktır Fenerbahçe’nin ve Kocaman’ın…

15 Eylül 2012

Alex'in heykeli açıldı. Alex'le Sonsuza...


Hayatımda ilk kez bir heykel'in açılışına tanıklık edecektim. Ama bir heykel açılışında ağlayacağımı ise hiç hesaba katmamıştım. Kaptan mikrofonun başında öyle bir konuşma yaptı ki, 8 senenin muhasebesini çıkartıp herkese tek tek teşekkür ederken, gözyaşlarını tutamadı. Onunla birlikte ben de ağlamaya başladım. Kolay değildi, 8 senenin içine bu kadar gol ve asistin dışında bu kadar sevgiyi de kalplere kazımak... Alex'in heykelini Papazın Çayırına dikerken onu sadece attığı goller veya verdiği paslarla ilişkilendirmeye çalışanlar  ciddi yanılsama içindeydiler. Çünkü Alex'i anlamak, hissetmek için sadece attığı gollere veya paslarına bakmak yetmez. 8 sene içinde müthiş bir karakter örneği sunan kaptan'ın gerek saha içindeki örnek futbolculuğu ile, gerekse saha dışındaki yaşantısıyla ve ailesiyle birlikte hepimizin ailesinden bir parça olmayı başarabilen biriydi o... Çubuklu'nun nasıl saha içinde ve dışında taşınabileceğini göstereniydi aynı zamanda...

Bugünkü konuşması tam bir veda havası şeklinde oldu Kaptan'ın... Sık sık "Bizi Bırakma" diye feryat etsek de gidiyormuş izlenimi bıraktı bizde. Aykut Hoca yine büyüklük yapıp, törene gelse de, benim kenardan gözlemlediğim kadarıyla bir soğukluk var gibiydi aralarında. Alex; Daum'dan Aragones'e Zico'dan Kocaman'a tek tek teşekkür etti etmesine ama, onun da bir kırgınlığı olduğu belli gibiydi. 3 Temmuz'dan sonra ne olduysa birden, süreç aniden hiç bir Fenerbahçeli'nin istemeyeceği bu duygusal ortama geliverdi işte. Ha tersi olur, Kaptan'ın kafası rahatlar bugünden sonra ikna edilir ve kalmaya karar verirse de yeni bir kenetlenmeyle kimse de tutamaz bizi... Bunu da buraya yazıp tarihe not düşüyorum...

Aykut Kocaman, Alex'le ilgili düşüncelerini açıkça paylaştı. Ondan her daim faydalanmak istediğini hem kendisine hem kamuoyuna iletti. Öğretmen oyuncu olmasını istedi. Ama Alex, içinde bulunduğu duygusal ortam nedeniyle kararını almış ve futbolu Brezilya'da aktif olarak oynayabilecek olduğundan veya Aykut Hoca ile çalışmak istemediğinden gemileri yakıyor gibi...

Son 10 yıldır kombinem mevcut ve Kadıköy'de her maç 10'u seyredebilmek için özlemle o maçların gelmesini bekliyorum. Topu ayağına her aldığında topla birlikte sol ayağının içinden fışkıran zekasını da seyrediyorduk keyifle...10'dan sonra uzun bir süre Fenerbahçe taraftarı kendisini yalnız ve öksüz hissedebilir. En azından benim öyle hissedeceğim kesin. Her maç 10'u arayacak gözlerim... Umarım bir gece vakti ansızın sessizce gider, yoksa dayanamaz bu taraftar profesör'ün vedasına...

Fenerbahçe taraftarı 3 Temmuz'dan beri her gün bu ülkeye direnişi de, sosyalleşmeyi de, paylaşmayı ve birlik beraberliği de öğretiyor. Bir spor kulübünden çok daha fazlası Fenerbahçe... Bugün yaşarken ve aktif futbolculuk kariyeri devam ederken bir oyuncunun heykelini açarak da göstermiş oldular... Kimilerinin efsanelerinin jübilesini bile yaptıramazken sarı lacivertliler 10'un heykelini diktiler Kadıköy'e...

8 sene önceki talihsiz bir yazı çıkmıştı bir gazetede... Sanırım yazının bir bölümü eksik çıkmış. "Kandırmayın Fenerlileri Alex malex gelmez, gelirse zaten 8 yıl sonra heykelini dikerler" olacakmış bu yazının doğrusu...

Son olarak Alex'in heykeli de koşmuyor diyorlar. Zaten koşsaydı Barça'da, Real'de oynardı o heykel... Türkiye'ye kimler geldi kimler geçti ama hiçbiri bir Alex değil Kaptan...

Bizi unutma hiç kaptan. Biz 25 milyon çubuklu yürek seni asla unutmayacağız....

http://twitter.com/ahmetceliksungu


3 Eylül 2012

Orta sahadan önce moral arıyor Fenerbahçe


Orta saha’dan önce moral aradığı bir dönemden geçiyor Fenerbahçe ve bu çok açıkça gözüküyor. Sivas karşılaşmasına çıkarken gözler oyun dizilişi veya taktiksel varyasyonlardan ziyade sosyal medyada veya yazılı görsel basında kim kime ne demiş konularıyla ilgilendiği gibi birde 25 milyon teknik direktörü vardı bu kez kenarda… Bütün taraftarlar antrenördü artık.

Taraftar demişken, 3 Temmuz ile Başkan’ın çıktığı 2012 Temmuz dönemi arasında kendisini sımsıkı bir ideale bağladı ve kol kola omuz omuza sonuç alana kadar yürüdüler 1 yıl boyunca. Camianın tüm sporcuları gibi futbolcuları da vardı yanlarında. Geçen sezon skor veya oynanan oyun kimsenin umurunda değildi. Başkan çıktıktan sonra ise her şeyin düzeleceğini ve işlerin yoluna gireceğini ve her şeyin tozpembe olacağını sananlar; başarısız sonuçlar, oturmayan takımın sistemsizliği ve Alex krizi ile şaşkınlık içindeler. Bu şaşkınlık taraftarı bir patlayacak bir volkan gibi kenarda tutuyor.  Taraftarı, camiayı derhal birleştirecek çözümler bulunması şart. Bu çözümler bulunana kadar da, futbolcuların seri galibiyet almaları zaman kazandıracak nefes aldıracaktır takıma.

Buraya kadar yazdıklarımın Sivasspor maçıyla veya skoruyla ilgisi olan şeyler değildi. Bu sefer Moskova maçının aksine çok hızlı başladı oyuna Fenerbahçe. Alex 11’deydi, geçen maçın günah keçisi Selçuk Şahin’de… Aykut Hoca’nın mesaj verme kaygısı çok net; Selçuk Şahin’e sahip çıkıyordu. Ancak 2 yıldır Aykut Hoca ile Christian arasında nasıl bir bağ var deyip ona olan bağlılığına şaşırdığımız Christian Baroni ise 18 kişilik kadroya girememişti bu sefer nedense…

İlk 20 dakika önde özellikle Sow ve Kuyt yine çok hareketliydiler devamlı yer değiştirmeye çalıştılar arkalarında kaptan güven veriyordu. Sol tarafta ofansif anlamda her geçen gün daha iyi işler çıkartan Hasan Ali’nin çok güzel bir ortasını kaleciye nişanlamasaydı kaptan yine golünü atacaktı ama koca maç boyuncu saha içinde aklımızda kalan sadece bu kare oldu. Saha dışında ise kameraların gösterdiği kadarıyla hoca’sı onu alkışlayarak kenara alırken o hocasının elini sıkmadığı gibi yüzüne de bakmadı. Biz birkaç saniye ile bu şekilde yorumladık ama dedik ya taraftar patlamaya hazır volkan gibi. Eğer Alex’de yanlış yapıyorsa ona da posta koyanlar ciddi şekilde artıyor. Kaptan bunu bilmeli.

İlk 30 dakika geçtikten sonra Fenerbahçe adına oyundan çözülmeler de başladı. Yine ileriye şişirme toplar, oyunu bir bütün oynayamama ve ileriye topu aktaramama sorunu baş gösterdi. Kimsenin anlayamadığı ve oyuncuların devamlı yerlerinin değiştiği şablonlar… İlk haftaların formda ismi Kuyt’u da yoldan çıkarttık. Devamlı yeri değişen Hollanda’lı bu rotasyonlar içinde formunu da kaybetti ve 2 maçı üst üste suskun geçirdi. Bugün en verimsiz maçını izletti bize.  Gökhan Gönül’de çok etkisizdi.  Sivasspor’a 1 tane asist yaptı ki, adına hiç yakışmadı. Ortaların bir tanesi hedefi bulmadı. 

Maçın  en güzel görüntüsüne kaleci Mert imza attı. Havada uçarak eliyle tokatladığı top gecenin en güzel karesini sundu fotocular ve taraftarlar için.

Sonuç olarak Fenerbahçe kötü başlayıp iyi bitirdiğinde (Moskova maçı) olduğu gibi iyi başlayıp kötü bitirdiği bu maçta da galibiyet alamadı. Nedense ya ilk yarıları ya da ikinci yarıları çöpe atıyor takım. Umarım iyi oynuyor dediği dakikaları arttırabilir Kocaman ve talebeleri. Bu dakikaları arttıramazsak rakipleri ligde puan farkını arttıracak. Haberleri olsun…

http://twitter.com/ahmetceliksungu