Gecenin ilk dikkat çekeni sarı lacivertli tribünlerdi
kuşkusuz. Tribünlere bakınca taraftarın Fenerbahçe’sine özlemi açıkça gözüküyordu.
Okul Açığın başı çektiği tribünlerin coşkusu Fener’linin biber gazıyla imtihanından
sonra ıstırapla geçen 6 ay sonunda tavana vurmuştu. Krizlerden çıkıp yavaş
yavaş güzel futbolun konuşulacağı günlere dönmek istiyordu herkes. Tabi buna
izin verirlerse…
Bugün de Yunus Yıldırım; önce Fırat Aydınus, sonra PFDK ve
Tahkim’den almıştı sanki bayrağı. Fenerbahçeli futbolcular ve tribünler çığırından
çıkmak üzereydi ki, Sow’un müthiş golü
geldi. Müthiş diyorum çünkü sadece ayağının dışıyla vurması değil, içinde dâhiyane
bir zekâ barındırmasıyla sadece Sow’un atabileceği bir goldü. Sow demişken
dilimizi ısırıp maşallah demeyi ihmal etmiyoruz. Yarım pozisyonlardan 1 tam gol
çıkartmayı başaran adamdır Musa. Ah o röveşatası da gol olsaydı keşke…
Kaçırdığı golden sonra taraftarın onu bağrına basışı ise görülmeye değerdi…
Bu sefer farklı bir ilk 45 izledik. Daha çok ilk yarı oynayan,
ikinci yarı kabuğuna çekilen Fenerbahçe’ye
alışıktık. Bu sefer, rakibini çok geride karşılayan bir türlü ileride basamayan
bir takım vardı ilk 45’te. Devre
arasında tribünler; bir türlü önde topa
basamayan Christian’a ve Stoch’a kesmişlerdi faturayı. Ancak aynı tribünler
Christian’ın bölgesini kaybettiği için ve asıl yerinin orası olmadığı için oynayamadığında
da hem fikirdiler.
Soyunma odasında Kocaman’da bu fikirde olacak ki, Christian’ı
daha geriye alıp Meireles’i ileri atıverdi. Burada daha derli topluydu Baroni.
Ama oyuna Sezer’i aldıktan sonra bir vites daha yükseltmiş oldu Fenerbahçe.
Böylece Sezer ön tarafa ve Baroni Meireles’de arkaya geçmiş oldular… Artık
topun hâkimi de direksiyonun başına geçen de Fenerbahçe olmuştu. Coşkuyla top
yapmaya ve çok daha süratle ileri çıkmaya başladılar. Goller de ardı ardına
geldi.
Gecenin adamı ise kesinlikle Kuyt’tı. Sezon başındaki formundan
daha da ileride artık. Sahada herhalde basılmadık yer bırakmadı. Enerjisi hiç
bitmediği gibi, her zaman top almaya geldi. Oyundan hiç düşmedi, arkadaşlarını
devamlı itekleyen adam oldu. Müthiş oyununu 1 asist 1 golle süslemesi ise ona
çok yakıştı.
Bir parantez’de Hasan Ali’ye; gelişimi her geçen gün daha
net gözüken bir oyuncu oluyor. Üst üste çok fazla maç oynuyor ama performansı
artmaya devam ediyor. Bu maçta harika bindirmeler yaptı. Gökhan kadar mücadelesini
de arttırdığında hem çubuklu, hem de milli forma hep onun olacaktır.
Sonuç olarak; içinde Avrupa macerası da olan zorlu bir haftayı
mutlu kapatıyor Fenerbahçe ve ona gönül verenler. Üstelik iyi oyun da çıkıyor
artık. Şimdi sıra bu iyi oyunun dakikalarını arttırmaya geliyor…