25 Kasım 2012

Statik Futboldan Dinamik Futbola geçince fark geldi.




Gecenin ilk dikkat çekeni sarı lacivertli tribünlerdi kuşkusuz. Tribünlere bakınca taraftarın Fenerbahçe’sine özlemi açıkça gözüküyordu. Okul Açığın başı çektiği tribünlerin coşkusu Fener’linin biber gazıyla imtihanından sonra ıstırapla geçen 6 ay sonunda tavana vurmuştu. Krizlerden çıkıp yavaş yavaş güzel futbolun konuşulacağı günlere dönmek istiyordu herkes. Tabi buna izin verirlerse…

Bugün de Yunus Yıldırım; önce Fırat Aydınus, sonra PFDK ve Tahkim’den almıştı sanki bayrağı. Fenerbahçeli futbolcular ve tribünler çığırından çıkmak üzereydi ki,  Sow’un müthiş golü geldi. Müthiş diyorum çünkü sadece ayağının dışıyla vurması değil, içinde dâhiyane bir zekâ barındırmasıyla sadece Sow’un atabileceği bir goldü. Sow demişken dilimizi ısırıp maşallah demeyi ihmal etmiyoruz. Yarım pozisyonlardan 1 tam gol çıkartmayı başaran adamdır Musa. Ah o röveşatası da gol olsaydı keşke… Kaçırdığı golden sonra taraftarın onu bağrına basışı ise görülmeye değerdi…

Bu sefer farklı bir ilk 45 izledik. Daha çok ilk yarı oynayan,  ikinci yarı kabuğuna çekilen Fenerbahçe’ye alışıktık. Bu sefer, rakibini çok geride karşılayan bir türlü ileride basamayan bir takım vardı ilk 45’te.  Devre arasında tribünler;  bir türlü önde topa basamayan Christian’a ve Stoch’a kesmişlerdi faturayı. Ancak aynı tribünler Christian’ın bölgesini kaybettiği için ve asıl yerinin orası olmadığı için oynayamadığında da hem fikirdiler.

Soyunma odasında Kocaman’da bu fikirde olacak ki, Christian’ı daha geriye alıp Meireles’i ileri atıverdi. Burada daha derli topluydu Baroni. Ama oyuna Sezer’i aldıktan sonra bir vites daha yükseltmiş oldu Fenerbahçe. Böylece Sezer ön tarafa ve Baroni Meireles’de arkaya geçmiş oldular… Artık topun hâkimi de direksiyonun başına geçen de Fenerbahçe olmuştu. Coşkuyla top yapmaya ve çok daha süratle ileri çıkmaya başladılar. Goller de ardı ardına geldi.

Gecenin adamı ise kesinlikle Kuyt’tı. Sezon başındaki formundan daha da ileride artık. Sahada herhalde basılmadık yer bırakmadı. Enerjisi hiç bitmediği gibi, her zaman top almaya geldi. Oyundan hiç düşmedi, arkadaşlarını devamlı itekleyen adam oldu. Müthiş oyununu 1 asist 1 golle süslemesi ise ona çok yakıştı.

Bir parantez’de Hasan Ali’ye; gelişimi her geçen gün daha net gözüken bir oyuncu oluyor. Üst üste çok fazla maç oynuyor ama performansı artmaya devam ediyor. Bu maçta harika bindirmeler yaptı. Gökhan kadar mücadelesini de arttırdığında hem çubuklu, hem de milli forma hep onun olacaktır.

Sonuç olarak; içinde Avrupa macerası da olan zorlu bir haftayı mutlu kapatıyor Fenerbahçe ve ona gönül verenler. Üstelik iyi oyun da çıkıyor artık. Şimdi sıra bu iyi oyunun dakikalarını arttırmaya geliyor…




12 Kasım 2012

Sezer'in hakkı Sezer'e





Biber gazlarının ciğerlerime işlediği ve canımı kurtarmak için kaçarken 2 adet gaz bombasının önüme atılarak ciddi göz irritasyonuna sebep olan ve yarım puanla şampiyonluğu bıraktığımız o uğursuz maç üzerinden 6 ay geçmişti ve ilk kez topluca taraftarlar bir lig maçında merhaba diyebilmişti oyuncularla birbirlerine.

6 ayda çok şeyler değişti, gelişti. Ayrılıklar oldu. Yeni sevinçler heyecanlar oldu ama değişmeyen tek şey Fenerbahçe üzerine oynanan oyunlardı. Dün akşam protesto bekleyenler vardı maçtan haftalar önce. Ne oldu? Nereye gittiler? Belki haftaya Fenerbahçe’nin Eskişehir’de olası puan kaybında ortaya çıkacaklardır yine. AEL maçında Alex tezahüratının zamansız ve yersiz olması nedeniyle bağıranları susturma girişimini yine aynı zihniyetin ürünleri Alex’i yuhalamak olarak değerlendirerek hâlâ Alex üzerinden Fenerbahçe’yi zorlama girişimlerini sürdürüyorlar.

Neyse, dün akşam tribünlerde çok güzel bir taraftar vardı ve eski performansına hızla yaklaşmaktalar. Tribünler kadar saha içindeki 11’de, oldukça istekli, arzulu ve takım disiplinine sadıktı. Ligin kalburüstü takımlarından olan ve evinde lideri devirme başarısı yakalayan takıma karşı oyunun son bölümleri hariç taktik disiplinden kopmadan oynamak ve topun devamlı hakimi olmak başarıydı.

Sezon içinde görmeye alışık olmadığımız dikine pas trafiğinin yönlendiricisi kesinlikle Meireles’ti. Onun olduğu 11 Topal’la birleşince müthiş güven veriyor.  Üstelik bu ikilinin birlikte oynadığı maç sayısının artmasıyla çok daha yüksek verim alınacağı kesin. Şimdi bu bölgeye orta alandan ceza sahasının içine daha çok aktarma yapabilecek daha fazla kendisini ceza alanına sokabilecek gerekirse pivot olabilecek bir oyuncuya ihtiyaç var. Şuanda bunun için Christian kadroda ön plana çıksa da, ben hâlâ şu an ki güçlerine göre Christian’ın ve hatta Stoch’un takımın zayıf halkaları olarak görüyorum. Dün ki, Sezer buranın en büyük adayıdır.

Sezer demişken; takımdaki en büyük 3 Temmuz mağdurlarından biri olarak ve sakatlıklarına inat takıma tutunmasına, mücadele ederse formayı kapacağına olan inancına saygı duymamak mümkün değil. Sezer çok yetenekli bir oyuncu. Dün akşam ki gözyaşları, çok değerli. O gözyaşları ve teriyle formasını inat ve ısrarla ıslattığı sürece üzerinde Alex’in de emaneti 20 numaralı forma ile çok büyük işler yapacaktır. Tüm takımın attığı golden sonra onu omuzlara alması maç sonunda Brezilya’lı kaptanı onu tebrik etmesi, kendisinin gol vuruşunu senden öğrendim diyerek tevazu göstermesi çok güzel görüntülerdi...

Sakat! Sow ise ileride yüksek performansıyla çok güçlü görüntüsünü sürdürüyor. Attığı gol yine teknik becerinin yanında zekâsını da ortaya çıkartan bir goldü. Altı pastan kaçırdığı top ise Sow gibi yüksek gol yüzdesi olan bir futbolcuya yakışmasa da nazarlık olarak kalacaktır

Şut rekorunun kırıldığı maçta taraftara keyif veren bir görüntü çıktı ortaya ancak takımın mutlaka belli oyuncularında dikkat çeken statik oyun anlayışının son bulması gerekir. Özellikle takım hücuma çıkarken ileride çoğalamama sorununu doğurmaktadır bu. Dün akşamın bir kusuru da, kanatlara inememekti. Nedense akılda kalan doğru düzgün bir orta gelişmedi. Fenerbahçe’nin özgüven açısından 1-0’dan sonra mutlaka 2’yi bulması gerekiyor. Bir anlık gafletle yenilen gol, daha erken bir dakikada gelse Gökhan Gönül’ün de maç sonu söylediği gibi ciddi bir kriz doğurup, kenarda hepimizin tansiyonunun çıkartacaktı.

Sonuç olarak, Fenerbahçe yeni bir seriye başlıyor, en azından Kadıköy’de. Takımın özgüveni sakatların artan performansla geri dönmesiyle birlikte maç kazandıkça artacaktır. Sezon içinde ilk kez üst üste 3 maçı kazanan Fenerbahçe devamını da getirecektir…

9 Kasım 2012

Yeni bir seri başlayacak mı ?



Haftalar sonra nihayet Mabed’e geri döndük. Ligler başlayalı 10 hafta olmuş, herkes birbirine en son ne zaman maça geldik, kaç kere geldik gibi sorular soruyordu. Özlemiştik çubukluyu, mabedi ve doya doya galibiyetleri. Hüzünlü maçları geride bırakmak istiyorduk bu gece… Rakip buna uygun Rum Kesimi takımıydı. Sakatların geri dönmesiyle birlikte tribünlerin de içi biraz daha rahattı. Nitekim 90 dakika boyunca savunmada Yobo, orta alanda Topal ve Meireles ikilisi bu takımın omurgaları olma yolunda en önemli ismler olduklarını gösterdiler. Yobo yanına gelince, Bekir’in de defoları pek gözükmedi. Oysa Bekir-Serdar ikilisi ne kadar tehlikeliler Fenerbahçe aleyhine.

Oyun Fenerbahçe adına erken gelen bir golle başlayınca çok sıkışmadan rahatça kazanacağımızı ve hatta farka gideceğimizi düşündük. Saha içinde rakibinin birkaç klasman aşağıda olduğu çok net gözüküyordu. Fakat yine de özellikle ilk yarıda çok etkili bir oyun sergilediğimizi söyleyemem. İlk yarı 2-0 Fenerbahçe lehine olmasına rağmen rakibini geride karşılayan onun üstüne gitmeyi sevmeyen ve durarak paslaşmayı tercih edip rakibin hatasını arayıp bulmaya çalışan anlayışı tribünleri biraz mutsuz kılıyor. Orta alanda gösterişsiz ama yaratıcılıktan da uzak oyun anlayışı, topu oyuna hızlı sokamama ve çok adamla çoğalamama nedeniyle tribünlerin çok sabırlı olmasını gerektiriyor ki bu kelimenin Fenerbahçe taraftarı için pek de bir anlamı yok.
Tabi bana göre Fenerbahçe’nin ve Aykut Kocaman’ın içinden geçtiği sürece göre şu anda güzel oyundan ziyade “kazan ama nasıl kazanırsan kazan” felsefesi hakim olduğundan pek oyunla ilgilenmenin sırası değilmiş gibi geliyor.  Çünkü bildiğim; Futbolcuların ve Kocaman’ın özgüven ve dedikoduların bitmesi için üst üste kazanmaya ihtiyaçları olduğudur…

Gecenin adamı kimdi diye soracaksanız kesinlikle Sow’du. Sow her geçen gün daha da güçleniyor güçlendikçe her maç futbol zekâsı daha da ortaya çıkıyor. Vuruşlardaki tekniği, pozisyonlara göre yüksek gol yüzdesi ve oyun içinde yaptığı boş alan koşuları ile her maç fark yaratıyor… Çok arzulu ve coşkulu oynuyor… Stoperlerle boğuşuyor bugün rakibini attırmayı bizzat kendisi becerdi. En büyük üzüntüm Sow’un bu kadar yüksek performansta oynadığı maçlarda onu çok az pozisyona sokuyor olmak…

Beğenmediklerim ise; Christian ve Stoch. Bence yine vasatın altındaydılar. Christian’ın hep kaçak ve saklanarak oynadığını düşünüyorum. Stoch ise aklındaki gol atma sevdasını takıma nasıl daha faydalı olurumla değiştirirse çok verimli olacak bir oyuncu.

Gelelim tribünlere… Yer yer nedense boşluklar olsa da, formdaydılar bu gece. Özellikle ben diyeyim okul açık siz anlayın Telekom Tribünü… Tribünlerin lideri ve coşkunun bir numaralı aktörüydüler.  Meşale şov’una saha kapatma cezası almayacaksak, coşku anlamında bende bir şey demiyorum. Ara sıra böyle dellenmekte fayda var. Lakin ben hâlâ tribünleri o eski havasını bulamadığına inanıyorum…

Sonuç olarak Mabed’e kavuştuk. Umarım bir de özlediğimiz o Fener’e kavuşuruz…